TR

Türkiye’de 1980’den Günümüze Büyükşehir Belediyelerinin Dönüşümünün Kanunlarla Değerlendirilmesi

  1. Madde ile merkezi idare, mahalli idareler üzerinde vesayet yetkisi yasal bir çerçeveye bağlanmıştır. 1982 Anayasası ile merkezi idarenin idari vesayet yetkisine açıklık getirilerek idarenin keyfi uygulamalarının önüne geçilmiştir ve kamu hizmetlerinin daha iyi görülebilmesi için Bakanlar Kurul’unun iznine bağlı olarak kendi aralarında idari vesayet kurabilmeleri sağlanmıştır.

1982 Anayasası’na göre İl genel meclisleri ve belediye meclisleri genel karar organları oldukları için, il daimi encümeni ve belediye encümenleri de karar organları oldukları için seçimle oluşturulması gereken organlardır şeklinde düzenlenmiştir. Ancak il daimi encümeninin hem seçilmiş hem de atanmış üyeleri olan encümeni Anayasa Mahkemesi bir karar organı olarak tanımlamış ve dolayısıyla bu karma yapının anayasaya aykırı olduğu tespit edilmiştir. 2004 belediye reformu ile belediye encümeninin karar organı olma statüsü kaldırılmıştır bu şekilde anayasaya aykırılığıda ortadan kalkmıştır. ( Görmez,2015: 59,60)

1982 Anayasası ile yerel seçimlerin süresi 4 yıldan 5 yıla uzatıldı. Bu kanunla amaçlanan kalkınma planlarının süresine uygun olması ve seçim organlarının daha uzun süreli planlamalar yapıp gerçekleştirilmesi şeklinde ifade edilmiştir ( Görmez, 2015: 61).

1982 Anayasası ile büyük yerleşim yerleri için özel yönetim biçimleri getirebileceği hükmü getirilmiştir bu hususta 1984 yılında 3030 sayılı “ Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun” çıkarılmıştır (Görmez, 2015: 67). Bu kanunla beraber Türkiye’de büyükşehir belediyeciliğine geçilmiş diyebiliriz. Kanunla birlikte artık Türkiye’de normal belediyelerin yanı sıra bir de büyükşehir ve ilçe belediyeleri oluşturulmuştur.

Kanunda büyükşehir belediye ve ilçe belediye tanımı şu şekilde verilmiştir; “Büyükşehir: Belediye sınırları içinde, merkez ilçe dâhil, birden fazla ilçe bulunan şehirleri, Büyükşehir Belediyesi: Büyükşehirlerde kurulan belediyeyi,  İlçe Belediyesi: Büyükşehir belediye sınırları içinde kalan ilçelerde kurulan belediyeleri, olarak tanımlanmıştır.”

Türkiye’de iki kademeli bir yerel yönetim modeli oluşturulmak istenmiştir diyebiliriz. Bu iki kademeli sistem genel olarak kamu hizmetlerinin bölüşümünü kolaylaştırır, mikro ölçekli yerleşim yerlerinin sorunlarının hızlı tespit edilmesini ve çözülmesi ile birlikte yerel katılımı sağlar diyebiliriz (Görmez, 2015: 191).

1982 Anayasasının 7. Maddesinde  “Büyükşehir dâhilinde kurulan ilçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin büyükşehir belediyesi içinde kalan kısımlarının mülki sınırlarıdır. İlçe belediyelerinin bu sınırlarda yapmak isteyecekleri değişiklik, mülki sınırların değişmesi şartına bağlıdır. Aynı mülki sınırlar içinde merkezden çevreye doğru genişleme ve katılmalar suretiyle ve usulüne göre ilçe belediyeleri sınırlarında yapılan değişiklik sonucu ortaya çıkan yeni sınır, büyükşehir belediyesinin de yeni sınırı olur. Mücavir alanlar ve sınırları, büyükşehir bütünlüğü için imar mevzuatı hükümlerine tabidir.

Büyükşehir kurulabilmesi için herhangi bir nüfus ölçütü kanunda belirtilmemiştir. İlk büyükşehir belediyeleri; Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurulmasının ardından birçok belediye yasa ile yeterli ilçelere ulaştırılmış ve büyükşehir olması sağlamıştır. İl özel idareler varlıklarını hala devam ettirmektedir ( Görmez, 2015: 67).

Kentleri büyükşehir modeline geçirerek kentler daha cazip hale getirilmiş ve bazı kentlerde özellikle ekonomik sebeplerden dolayı biriken nüfus yoğunluğunun yönünü değiştirmek amaçlanmıştır. Bunun için büyükşehir olan illere ilave mali kaynaklar yapılarak kentlerin daha çok yatırım çekmeleri sağlanmak istemiştir.

1580 sayılı belediye kanunun bulunan görev ve yetkilerin birçoğu, 3030 sayılı kanun ile büyükşehir belediyelerine de verilmiştir. Büyükşehir belediyelerinin görev ve yetkileri dışında kalan görevler ilçe belediyeleri tarafından yürütülmek üzere bir görev paylaşımı yapılmıştır.

1980’li yıllarda belediyecilik için yapılan düzenlemeler de son olarak değerlendirebileceğimiz kanun, 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanunu ile imar planı yapmak ve onaylamak yetkisi belediyelere bırakılmıştır. İmar planlarını onaylama yetkisi içişleri bakanlığından belediyelere geçmiş ve planlama işi yerel bir nitelik kazanmıştır (Keleş,2004:214’den Gözmez,2015:63 ).

Ancak kanunun 9. Maddesinde “Bakanlık, gerekli görülen hallerde, kamu yapıları ve enerji tesisleriyle ilgili alt yapı, üst yapı ve iletim hatlarına ilişkin imar planı ve değişikliklerinin, umumi hayata müessir afetler dolayısıyla veya toplu konut uygulaması veya Gecekondu Kanununun uygulanması amacıyla yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin, birden fazla belediyeyi ilgilendiren metropoliten imar planlarının veya içerisinden veya civarından demiryolu veya karayolu geçen, hava meydanı bulunan veya havayolu veya denizyolu bağlantısı bulunan yerlerdeki imar ve yerleşme planlarının tamamını veya bir kısmını, ilgili belediyelere veya diğer idarelere bu yolda bilgi vererek ve gerektiğinde işbirliği sağlayarak yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve re’sen onaylamaya yetkilidir.” Maddesindeki gerekli gördüğü hallerde şeklinde ki muğlak ifade yerellik ilkesine ters düşen bir madde olmuştur.

1980’li yıllara genel olarak baktığımızda belediyecilik alanında önemli kararlar alınmış olmakla birlikte Türkiye’de 1982 Anayasasının 127. maddesi ile “Büyük yerleşim yerleri içim özel yönetim biçimleri hükmü getirilebilir.” Hükmü ile ilk kez büyükşehir belediyelerine kurulabilme olanağı sağlanmıştır (Görmez, 2015: 67). 3030 sayılı kanunla alınan kararlar doğrultusunda artık Türkiye’de yeni bir belediyecilik anlayışına geliştirilmiş ve yeni bir modele geçilmiştir.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR