TR

Millî Mücadelenin Gizli Kahramanlarından Ahmet Esat Bozkurt Namıdiğer İngiliz Kemal

ÖZET

Millî Mücadele’de düzenli ordu kadar önemli olan bir şey varsa o da şüphesiz İstihbarat faaliyetleridir. İstihbarat Örgütleri’nin haber alma faaliyetleri ve sızma operasyonları Anadolu’ya karşı oluşacak olumsuz hareketlerin önüne geçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu istihbarat raporları sayesinde, Millî Mücadele’nin yönünü istediği şekilde değiştirebilmiş ve yine olumlu sonuçlar almıştır. Millî Mücadele, istihbaratsız kalsaydı daha can alıcı sonuçlar doğabilirdi. Anadolu çok büyük bir silah desteğinden mahrum kalır ve İtilaf Kuvvetleri’nin operasyonları engellenemeyebilirdi. İstihbarat faaliyetleri, Millî Mücadele’den, yeni kurulan devlete kadar bu toprakların kilit taşı olmuştur. Bu bağlamda akla gelen önemli isimlerden biri Ahmet Esat Tomruk namıdiğer İngiliz Kemal’dir. Bu isim milli mücadele adına oldukça önemli ve değerlidir. Verdiği bilgiler sayesinde İstiklal Savaşı’nın kaderini doğrudan etkilemiştir.

Anahtar Sözcükler: Millî Mücadele, Milli İstihbarat, İngiliz Kemal

Osmanlı Devleti’nden Millî Mücadele’ye İstihbarat Faaliyetleri

Devletlerin bir istihbarat ağı, bu istihbarat ağına da verdikleri bir isim vardır. Osmanlı Devleti de tıpkı diğer devletler gibi istihbarata önem vermiş ve II. Abdülhamit zamanında da resmi olarak bir Hafiye ağı kurmuştur. Her ne kadar bu hafiye ağı, sultanın istibdatçı yönetiminin bir teminatı olarak kurulmuş ve daha çok yönetime karşı olanları jurnallemek amacıyla faaliyet göstermiş olsa bile modern Türk istihbaratının başlangıcı sayılabilir. Şöyle ki; 1877 yılında Kitabet Kadrosu adıyla bilinen bir haber alma örgütünün, 1896 yılı itibariyle sayısının artması ve polis şeflerinin de Saray’a bilgi aktarması ile istihbarat örgütünün yapısı tam olarak oturmuştur. Daha da ilerleyen zamanlarda, Başkitabet görevlisinin, Babıali’yi bile sıkıştıracak tarzda faaliyetlere girişmesi ve hemen ardından, padişahın izni ile sadrazamları bile sorgulayacak kadar ayrıcalıklara sahip olmaları, Hafiye Teşkilatı’nın resmi olarak istihbarat örgütü olmasına sebebiyet vermişti. Bahsi geçen istihbarat faaliyetlerinin doğrudan Sultan Abdülhamid’e aktarılması, şüphesiz Hafiye Teşkilatı’nın devlete değil, bireye bağlı olduğunu gösterir. Hafiye Teşkilatı’na bağlı Hafiyeler, ellerine geçen raporları Saray’a gönderirlerdi. Bu raporlara Jurnal, veya Jurnal deniyordu.[1] Saray’a jurnal gönderen biri, verdiği istihbarat doğruysa para ile ödüllendirilirdi. Her ne kadar Hafiye Teşkilatı, iç sesleri bastırmak ve ülke içerisinde padişaha karşı olanları tespit etmek amacı ile kurulmuş olsa da yurtdışında, özellikle elçiliklerde de konuşlanmıştı. Sultan’ın kurduğu bu teşkilatın en büyük amaçlarından biri de 1889 yılında kurulmuş olan İttihad-i Osmanî Cemiyeti’nin faaliyetlerini takip etmek ve Sultan’a karşı olan bu örgütü kontrol altında tutmaktı. Bu örgüt daha sonra İttihad ve Terakki adını alacaktır.[2] Bu amaç doğrultusunda, hafiyeler, Jön Türklerin yoğun faaliyet gösterdikleri Paris’e giderek para yoluyla cemiyetin önemli simalarını susturmuşlardır. Hatta o dönem Jön Türklerin liderlerinden Mizancı Murat, Abdülhamit’in verdiği görevi bile kabul etmiştir. Abdülhamit, Hafiye Teşkilatı sayesinde, kendisine karşı kurulan gizli örgütleri etkisizleştirmeyi başarıyordu. 1878 Berlin Kongresi ile, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü Avrupalı Devletler tarafından kontrole alınmış olduğu için, istihbarat faaliyetleri içe dönük olarak devam ediyordu. Bu istihbarat faaliyetleri, neredeyse Jön Türklerin sonunu getirmişti. Artık Paris’te sadece Ahmet Rıza mücadele etmeye devam ediyor, o da bin bir zorluğa maruz kalıyordu. 1902 yılındaki Jön Türk Kongresi de İttihatçılar arasındaki ayrılıkları arttırdı ve Ahmet Rıza, iyice yalnız kaldı. İşte o dönemlerde bir iletişim kopukluğunun farkına varan Ahmet Bey, haberleşme ağının önemini kavrayarak Bahattin Şakir’i haberleşme ve Jön Türkler arasındaki iletişimden sorumlu kişi yaparak ilk adımı atmış olur. Bu, ileride kurulacak olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk adımı olarak kabul edilebilir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın resmi kuruluş tarihi 1914’tür.[3] Dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından kurulan teşkilat Pantürkizm’inden ilham alır. Teşkilat-ı Mahsusa, resmi adı ile Umur-ı Şarkıyye Dairesi, gönüllü birliklerden oluşan, çete mücadelesi veren ve düşman hatlarına sızıp bilgi toplayan bir teşkilattan ibaretti. Bu yaptıkları göz önünde bulundurulursa, Sultan’ın Hafiye Teşkilatı’ndan ayrıldığı ve farklı amaçlarda hareket ettiği anlaşılabilir. Öncelikli görevi düşman hatları üzerinde bilgi toplayıp, sabotaj eylemleri düzenlemek olan Teşkilat, 1919 yılında kapatılmıştır.

Millî Mücadele zamanında faaliyet gösteren haber alma örgütleri, kısmen de olsa Teşkilat-ı Mahsusa ile bağlantılıdır. Karakol Teşkilatı’nın kurucusu Kara Kemal Bey, Teşkilat-ı Mahsusa tarafından doğuya gönderilen ajanlardan sadece biriydi. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir diğer önemli faaliyeti ise, Cihan Harbi zamanında, Müslüman ülkeleri, İtilaf Kuvvetleri’ne karşı örgütlemekti. Özellikle Ohrili Eyüp Sabri Bey, İtalyanlara karşı Arnavutları teşkilatlandırmış fakat hükümetin ihaneti sonucu başarısız olmuştur. Yine aynı şekilde, 1914 Ağustos’unun başlarında, Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanları Afganistan’a giderek İngilizlere karşı yerli halkı örgütlemeye çalışmışlardır. Bu amaçla Rauf Bey ve Süleyman Şefik Paşa Afganistan’a hareket etmişlerdir. Jurnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya geçiş, Türk istihbaratı açısından mühim bir yer kaplamaktadır. Saray’ın hafiyelerine karşı, etki tepki sonucu doğan Umur-i Şarkıyye Dairesi, işgal yıllarında kilit roller oynayarak milli mücadeleye büyük katkılar sağlayan istihbarat teşkilatlarına örnek olmuş ve modern Türk istihbaratının temel taşlarını oluşturmuştur. Bu istihbarat ağı, sadece milli mücadele zamanında değil, Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında da aktif görevler üstlenerek yeni devletin ilk resmi dairelerinden birini meydana getirmişlerdir.

Millî Mücadele’de İstihbarat Faaliyetleri

Karakol Teşkilatı

Mondros Ateşkesinin hemen sonrası, İstanbul’daki azınlıkların taşkınlık çıkartması ve İtilaf Devletlerinin gemilerinin İstanbul Boğazı’na demirlenmesi, İstanbul’da gizli bir teşkilat zorunluluğu doğurmuştur. Bu zorunluluk sonucu ortaya çıkan ilk direniş ve istihbarat örgütü Karakol Cemiyeti’dir. Karakol Cemiyeti, İttihatçılar tarafından kurulmuş, Millî Mücadele’ye silah, teçhizat ve adam kaçırmış, haber alma hizmetleriyle büyük yardımlarda bulunmuştur. Cemiyet, İttihat ve Terakki’nin devamı niteliğinde olup, Enver Paşa’nın emri ile Mondros’un imzalanmasından kısa bir süre sonra kurulmuştur. Yine Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa depolarından, cemiyete savaş malzemeleri sağlanmıştır. Karakol Cemiyeti’nin resmi kurucuları eski İaşe Nazarı Kara Kemal ve Miralay Kara Vasıf Bey’dir. Diğer önemli şahsiyetler arasında Emekli Yüzbaşı Baha Said, Galatalı Şevket, Yenibahçeli Ahmed Şükrü, Halil Paşa, Japon Rıza, Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk vardır. Bu isimlerin hepsi, eski İttihat ve Terakki üyesidir. Bu da Karakol Cemiyeti’nin, İttihat ve Terakki’nin illegal bir devamı olduğunu açıkça ortaya koyar. Karakol Cemiyet’i, ilerleyen zamanlarda daha da güçlendi ve yeni katılımlarla büyümeye başladı. Malta’da savaş esiri olarak tutulan Eşref Kuşçubaşı, savaş esirlerinin değişimi sonucu İstanbul’a dönerek Karakol Teşkilatı’na katıldı. Daha sonraları yakalanması emredilen Kuşçubaşı, Ege’ye giderek milis kuvvetlerine katıldı ve Karakol’un bölgede teşkilatlanmasına yardımcı oldu. Karakol Teşkilatı’nın ismi ise, kurucuları Kara Kemal ve Kara Vasıf’ın ortak lakapları olan Kara’dan gelmektedir. Cemiyet’in kuruluş amaçlarından birisi de Ermeni Tehciri yüzünden savaş suçlusu sayılan İttihatçıların, İstanbul’daki varlıklarını başka bir isimle devam ettirmek istemeleridir. Bu amaç doğrultusunda İstanbul’da kalan ve saklanan bütün İttihatçıları cemiyete davet etmeye başlayan Kara Kemal fiili faaliyete geçerken, Kara Vasıf da Karakol’un Nizamnamesini kaleme almıştır. Karakol Teşkilatı’nın nizamnamesinde geçen en can alıcı nokta 4. Maddeydi. Bu maddede meydan okurcasına şöyle söyleniyordu;

“Karakol’un dahildeki faaliyeti, milli ve mülki birliği hürriyet ve tabii hakları meşru ve sessiz   teşebbüslerle temine matuf ve maksur olup, şu kadar ki her hürriyeti boğan, her hakkı ezen ve yalnız kuvvet ve menfaat önünde secde eden müstebitlere karşı zaruret duyuldukça ihtilal silahına sarılacak ve kırılmaz bir azim ile yumruğunu sallayacak, hür ölecek fakat esir ve zelil yaşamayacaktır!”

Mustafa Kemal Paşa da Samsun’a çıkmadan önce Karakol Teşkilatı’nın varlığından haberdar oldu. Cemiyet, Mustafa Kemal’in yanında olduğunu belirtmekle birlikte, gizliden başka bir düşünceyi de geliştirmeye çalışmaktaydı. Bunda, yurtdışında bulunan İttihatçıların direktiflerinin olduğu muhakkaktır. Bu düşünce, Mustafa Kemal Hareketi ve Millî Mücadele’nin İttihat ve Terakki uzantısı olduğunu yaymak ve Sarı Paşa’yı bu çizgiye çekmektir. Bu düşünce, Enver Paşa’nın Anadolu’ya tekrar girememesi ve halkın İttihad ve Terakki nefretinin bastırılamaması yüzünden rafa kaldırıldı ve uygulanamadı.
En sonunda, liderliği üstlenmesi için Mustafa Kemal Paşa ile Cevat Abbas üzerinden iletişime geçildi. O günlerde Mustafa Kemal, Şişli’de ikamet ediyordu. Halil Paşa’nın anılarına göre, Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya gideceğini biliyordu ve milli bir direniş kurmayı çoktan kafasına koymuştu. Anadolu’da bir direniş başlatmanın daha mantıklı olacağına inanan Mustafa Kemal, Karakol’un bu teklifini reddetti. Sarı Paşa’nın bu teklifi reddetmesindeki en büyük etken, İttihatçılara güvenmemesiydi. Karakol Teşkilatı, Mustafa Kemalsiz bir şekilde yoluna devam ederek, İstanbul içinde hücre sistemi ile örgütlenmeye gitti. Teşkilat, ilk başlarda basın yoluyla mücadeleye girişmiştir. Bu amaçla İleri Gazetesi’nde yazılar yazılıp halk uyandırılmaya çalışılmıştır. Kemalettin Sami, bu basın propagandasından sorumlu kişi olmuş ve kamuoyu oluşturarak İngiliz ve Fransızlara karşı Aydınlar Grubu ile ortak mücadele yürütmüştür. Yarbay Edip Servet Bey ise, casusluk faaliyetlerinden sorumlu olmuş ve düşman karargâhlarıyla işbirlikçilerin arasına sızma operasyonları düzenleyerek çok sayıda belge ele geçirmiştir. Ayrıca düşman elçiliklerine ajanlar yerleştirerek ele geçirilen bütün bu belgeler, şifreli bir şekilde Anadolu’ya iletilmiştir. Kısa zamanda örgütlenmesini tamamlayan Karakol Cemiyeti’nin Millî Mücadele’ye yaptığı en büyük katkı, silah, cephane ve subayların İstanbul’dan gizlice Anadolu’ya kaçırılması ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin planlarının Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmesi olmuştur. Karakol, Anadolu’da örgütlenebilmek amacıyla bütün ordu makamlarına ve sivil kuruluşlara tüzüğünü göndermiştir. Bunun hemen ardından Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos 1919 yılında yayınladığı bir genelge ile; “Cemiyetle bir ilişkisinin olmadığını, ikilik yaratılmaması gerektiğini ve cemiyeti araştıracağını” belirtmiştir. Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal arasındaki uçurum bu açıklamadan sonra hayli derinleşmiştir. Cemiyetin, Millî Mücadele’yi İTC’ye bağlama fikri Mustafa Kemal tarafından anlaşılmıştır. Sarı Paşa, bunu Kara Vasıf Bey’e iletmiş ve aralarında bir tartışma çıkmıştır. Fakat Karakol, İstanbul’da bir hayli güçlendi ve Mustafa Kemal’den bağımsız hareket etmeye başladı.28 Haziran 1919’da Rami Kışlası’nın deposunda büyük bir yangın çıktı ve işgal kuvvetlerinin cephaneleri tümüyle imha oldu. Bu sabotaj eylemi, Karakol Teşkilatı’nın İstanbul’da yaptığı en büyük eylem olarak tarihe geçti. Bunun yanı sıra, Kuvay-ı Milliye grupları oluşmaya başladığı sırada Karakol, Anadolu’ya ulaşım için yeni bir örgüt olan Menzil Teşkilatı’nı örgütledi. Silah kaçakçılığı, Anadolu tarafından Dudullu üzerinden çizilen Menzil hattından devam ediyordu. Burada görev alan subayların üzerinde gizli bir Karakol damgası bulunuyordu. Mustafa Kemal, istediği subayların ismini cemiyete iletiyor ve cemiyet de bu subayların Anadolu’ya atanmalarını sağlıyordu. Karakol’un bu faaliyetleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesi ile durma noktasına geldi. Birçok cemiyet üyesi, tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Geri kalan üyeler ise Anadolu’ya giderek fiili olarak Millî Mücadele’ye katıldılar. Fakat cemiyetin İstanbul Hücreleri görevlerine devam ettiler ve bu hücrelerden biri olan Üsküdar, Kurmay Albay Mustafa Bey tarafından 27 Ekim 1920 tarihinde tekrar canlandırırdı ve Zabitan Grubu adını alarak faaliyetlerine devam etti. Zabitan Grubu da aynı Karakol gibi Anadolu’ya silah ve subay kaçırmakla uğraştı ve Karakol mührünü kullandı. Ama Zabitan Grubu’nun, Ankara’daki Hamza Grubu ile mücadeleye girmesi ve Anadolu’ya gönderdiği bazı subayların İngiliz ajanı çıkması gözden düşmelerine sebep oldu. Ayrıca Karakol mührünün İngilizlerin eline geçmesi de cemiyetin sonunu getirdi. Aynı cemiyet 1921 yılına kadar Yavuz Grubu ismi ile devam etmiş olsa bile pek bir icraat yapamadı ve böylece Karakol Teşkilatı tarihe karışmış oldu.

Felah Grubu

İlk kuruluşta Moltke ismiyle tarih sahnesine çıkan grup, sırasıyla Hamza, Mücahit ve Muharip isimlerini kullanmış, en sonunda da Felah ismini almıştır. Yukarıda bahsettiğimiz, Karakol Cemiyeti ile rekabet içine giren Hamza Grubu, Millî Mücadele’nin sonuna kadar Felah ismini kullanmıştır.[4] Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde toplanmasından sonra, başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her yerinin Ankara’ya bağlanması kararının çıkması, Felah Grubu’nun etkinleştirilmesi için bir fırsattı. Çünkü Ankara’ya subay ve silah kaçırılması artık resmi bir teşkilat üzerinden yapılmalıydı. Bunun üzerine 23 Eylül 1920 yılında Felah Grubu kururdu. Hamza Grubu, Ankara destekli bir İstanbul örgütüydü. Grubun ilk faaliyetleri daha çok istihbarat üzerineydi ancak 10 Mayıs 1921 yılından sonra silah ve subay sevkiyatına geçebilmişlerdi Hamza Grubu, 3 aylık bir dönem içerisinde, muhbirlerini Bursa, İzmir ve Manisa’ya kadar sokarak, Yunan Ordusu’nun hareketi ile ilgili önemli bilgiler ele geçirmiş ve bunları Ankara’ya iletmiştir. Hamza Grubu, Şakir Muzaffer Bey’in, Saray’a ve İngilizlere bilgi vermesinden ötürü ve Ankara’ya iletilen bazı evrakların kaybolmasından dolayı isim değiştirerek “Mücahit Grubu” adını almıştır. Grup, daha sonra da Muharip ismini aldı ve faaliyetlerine devam etti. Bu istihbarat örgütünün sürekli isim değiştirmesinin sebebi sık sık İngilizler tarafından deşifre olmasıydı. Sakarya Savaşı sırasında, İzmit’ten kaçırılan mühimmatların, İngilizler tarafından ele geçirilmesi ve mührün deşifre edilmesi sonucunda grup Felah ismini aldı ve telgraflarda “F” damgasını kullandı. Sultanahmet Mitingi ve Fatih gösterileri bu propaganda faaliyetlerinden sadece birkaçıydı. Felah Grubu da propaganda yaparak Millî Mücadele’ye halkın desteğini çekmeye çalışmış ve başarılı da olmuştur. Felah Grubu, Millî Mücadele için adam kaçırmaya devam ederken, İngiliz yanlısı Damat Ferit Paşa tarafından ifşa edildi ve ajanlarının listesi ele geçirilerek EHUR’a gönderildi. Grup, 4 Ekim 1923 yılına kadar görevine devam etti ve bu tarihten sonra görevine son verildi.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR