TR

Eski Türk Devletlerinde Aile ve Kadın

ÖZ

Toplumların en küçük yapı taşı olan aile, aynı zamanda toplumların karakterlerini de yansıtır. Türk ailelerinin karakterinde kadın hemen her dönemde hayatın içinde olmuş ve her zaman erkeğin yanında yer almıştır. Kadın aile içinde sorumlulukları erkekle paylaşan ve toplum hayatında giderek artan etkisi ile de tarihi süreçte incelenmesi gereken önemli bir konudur. Aile ve kadının toplum hayatındaki yeri ile ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Özellikle, 1970-1990 yılları arasında kadının aile içindeki, iş ve kamu yaşamındaki konumuna ve sorunlarına ilişkin çalışmalar yayınlanmıştır.

Aile ve kadın konusunun evrensel, aynı zamanda da yerel ve güncel bir konu olduğu gerçeğinden hareketle bu yazıda, Türk Devletlerinde “aile” ve “kadın” kavramlarının nasıl algılandığı ele alınacaktır.

Anahtar Sözcükler: Aile, Kadın, Eski Türk Devletleri

ABSTRACT

Family, which is the smallest building block of societies, also reflects the characteristics of societies. In the texture of Turkish families, women have been a part of life in almost every period and have always been side by side with men. Woman is an important issue that should be examined in the historical process, with its increasing influence in the life of society and sharing responsibilities with men in the family. Many studies have been conducted on the place of family and women in social life. Especially, between the years 1970-1990, studies on women’s position and problems in family, business and public life were published.

Based on the fact that the issue of family and women is a universal, at the same time a local and current issue, this article will discuss how the concepts of “family and woman” are perceived in the Turkish States.

Key Words: Family, Woman, Old Turkish States

 

 GİRİŞ

Bu çalışmada, Türk Devletlerinde “aile” ile Türk kültür ve devlet geleneğinde önemli bir yere sahip olan “kadın” konusu ele alınmıştır. Toplumların gelişiminde ve ilerlemesinde tarihsel bir kurum olan aile kavramına ilişkin çok farklı tanımlar yapılmış, her tanımda ailenin farklı yönlerine değinilmiştir. Gökçe’ye göre aile, ana baba-çocuklar ve tarafların kan akrabalarından oluşan ekonomik ve toplumsal bir birliktir (Gökçe, 1976; 48). Bir başka tanımlamaya göre de aile, nüfusu yenileme, milli kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, biyolojik ve psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği bir müessesedir (Erkal, 1983; 68). Her iki tanımdan da anlaşılacağı üzere tarihsel süreçte en eski ve köklü bir kurum olarak sayabileceğimiz aileler neslin devamında, kültürel yapının korunmasında, bireylerin yetiştirilmesi ve sosyalleştirilmesinde önemli bir role sahiptir. Yaşanan toplumsal değişimlere paralel olarak aile yapılarında bazı değişimler yaşanmıştır. Gökçe, aileyi öncelikle ikiye ayırarak incelemiştir:

  • Büyük aile (Kendi içinde a. Kök, b. Birleşik ve c. Geniş aile olarak ayrılmıştır): Bu aile tipinde erkek otoritesi hakimdir. Temel geçim kaynağı da tarımsal faaliyetlerdir. Daha çok kırsal kesimde görülen aile tipidir.
  • Küçük aile (Kendi içinde, a. Çekirdek, b. Parçalanmış, c. Tamamlanmamış olarak ayrılır): Bu aile yapısında aile bağlarının zayıfladığını ve giderek geleneksel yapıdan uzaklaşıldığını görebiliriz. Sosyal yaşamın değişime uğraması, yaşanılan yerden göç edilmesi özellikle kırsal alandan kentlere gelinmesi çekirdek aile sayısının da artmasına sebep olmuştur (Gökçe, 2007 ;188-205).

Aile yapılarına güç tipleri esasında baktığımızda üç tür aile ile karşılaşırız. Gücün ve otoritenin kadının elinde olduğu avcı ve toplayıcı dönemde anaerkil aile yapısı, toprağın işlenmesi, yerleşik hayata geçilmesi ile babaerkil aile yapısı, kente göçlerin yaşanması, eğitim düzeyinin artması ile birlikte de eşitlikçi aile yapısı görülmektedir (Sayın, 1990;). Avcı ve toplayıcı göçebe kültürde kadının gücü ve otoriteyi elinde tutması daha özgür bir yaşam sürmesini sağlarken, yerleşiklikle birlikte güç erkeğe geçmiştir.

Kadın, Türk devletlerinde daima değer gören gerek siyasi gerekse sosyal alanlarda önemli görevleri yerine getiren, aile kurumunun en önemli üyesi konumunda olmuştur. Türk devlet geleneğinde de kadın ile erkek eşit haklara sahiptir. İslamiyet’in kabulüyle birlikte kadının önemi artmış, sosyal ve siyasi statüsü de yükselmiştir.

 ESKİ TÜRK DEVLETLERİNDE AİLE

Eski Türk toplumlarında aile, kan akrabalığı esasına dayanır. Aile yapılarının “geniş aile” olarak ifade edilmesinden çok, “küçük aile” şeklinde kurulmuş olması dikkat çekicidir (Kafesoğlu, 1984; 216). Eski Türk ailesi, günümüzde de olduğu gibi, “küçük aile”, yani “çekirdek aile” tipinde olup, “evlenmek” yeni bir ev sahibi olmak, daha doğrusu yeni bir aile kurmak anlamını taşıyordu.

 Ailenin neliği hakkında yapılan çalışmaların başında Ziya Gökalp’in eski Türk toplumu ve ailesi hakkında yaptığı tek eşli, anaerkil, demokratik ve çekirdek aile tanımları gelir (Canatan & Yıldırım, 2016: 99). Tarihsel araştırmalara dayanarak yapılan çalışmalara göre eski Türk toplumlarındaki aile yapısı ile ilgili şu özellikler sıralanabilir;

  • Türklerdeki hâkim aile “ana ailesi” değil “baba ailesi” dir. Bu ailede evlenme exogami (dışardan)’ye dayanır. Gelenekte gelin koca ve kayınbaba evine gelir.
  • Aile baba, oğul ve torunlardan meydana gelir. Evlenip giden kız ve ondan olma torunlar aileden sayılmazlar.
  • Ailede iş bölümü cinsiyet ve yaşa göre şekillenir. Oğlun yetiştirilmesinden baba, kızın yetiştirilmesinden ise anne sorumludur.
  • Eski Türklerde anneye “ög”, annesi ölmüş çocuğa da aynı kökten gelen “öksüz” denmektedir.
  • Kız ve erkek çocuklar arasında ayrım yapılmaz, “oğul” evlât anlamında kullanılır. Kızlar evlendiklerinde aile bağı kopar, eşin ailesinin mensubu olunur. Miras da çeyiz olarak götürülür.
  • Çok eşlilik yaygın olmakla birlikte bilinen ve görünen bir şeydir.
  • Evliliğin sembolü evdir. Evlenmek ise yeni ev kurmak anlamına gelir. Evlilik yani karı-kova bağı kadın için anne-baba bağından önce gelir.
  • Evlilik eşler arasında değil aileler arasında, mutlaka bir “aracı” vasıtasıyla ve tanıkların şahitliğinde kurulur.
  • Evlilik süreci “söz kesme” ya da “beşik kertme” âdetiyle başlar, “nişan” ve “nikâh” törenleriyle tamamlanır.
  • Evlilik, boşanma ve kız kaçırma gibi durumlar bir takım maddî karşılıklarla kültürel geleneklerde yerini almıştır. “Kalın” veya “başlık” kız ailesine evlilik için verilen para veya maldır. Bu uygulama kaçırma olayında “diyet” olarak adlandırılır (Canatan & Yıldırım, 2016: 101-102).

Yukarıda sıralanan bu özelliklerin kimisi geçen zamanda değişime uğrarken kimisi de varlığını korumuştur.  Kadın ve aile algısı bakımından Türk aile yapısı diğer ülke aile yapılarıyla karşılaştırıldığı zaman daha güçlü bir yapıdadır (Bulut, 2017: 327). Türk Devletlerinde köklü bir aile yapısının yanında çağdaşı pek çok toplumda olduğu gibi ataerkil bir yapının olduğunu da görmek mümkündür. Bu noktada ataerkil yapıyı irdelemek yararlı olacaktır. Türk Devletlerinde görülen ataerkil aile yapısı erkeğe (babaya) geniş yetkiler veren, kadını (eş) ve çocukları babaya bağlayan bir yapı değildir. İran ya da Roma’da olduğu gibi babanın mutlak hâkimiyeti söz konusu değildir. Kadının ve çocuğun çeşitli hakları olduğu bir aile çeşididir (Onay, 2012: 350). Göçebe kültürün ve savaşçı toplum olmanın bir gereği olarak erkek aile ve toplumda önemli bir yere sahipti. Ziya Gökalp, akrabalık ilişkilerinin, baba kanalıyla kurulduğu ve bu sebeple ataerkil denilen eski Türk ailesine, babanın yetkilerinin diğer ataerkil ailelerdeki kadar geniş olmamasını göz önüne alarak; pederi aile ismini vermiştir (Gökalp, 1974: 293). Türk ailesinin mensup olduğu “Pederi aile” de, kadın gibi çocukta hür ve müstakildir (Gökalp, 1976: 385-386). Gökalp bu isimlendirmeyi yaparken babanın mutlak hakimiyetine dayanan, babanın dışında hiçbir aile bireyinin herhangi bir hakka sahip olmadığını pederşahi aile yapısından ayırmayı amaçlamıştır. Ayrıca Gökalp’e göre, eski Türklerde ana soyu ile baba soyu kıymetçe birbirine eşittir. Asalet, sadece babadan gelen bir durum değildir. Eski Türklerde kadınların sahip olduğu hukuki haklar çağdaşlarından daha ileri bir düzeydedir. Kadın ekonomik açıdan pek çok imkana sahiptir. Gökalp, evin karı ve kocanın ikisine birden ait olduğunu, çocuklar üzerindeki velayet-i hassanın baba kadar anaya da ait olduğunu söyler. Kadınlar emvâle tasarruf ettikleri gibi dirliklere, zeametlere, haslara, mâlikânelere de mâlik olabilirler (Gökalp, 1990: 159-160). Eski Türk Devletlerinde Kadının mirastan pay alması konusu da özellikle ele alınması gereken bir konudur. Çünkü Türk devletlerinde kadın bu konuda günümüze bazı toplumlarından bile öndedir. Kız çocuğu evlilik aşamasına geldiğinde mirastan payını alırdı. Çeyiz malının üzerinde de kocanın hiçbir tasarruf hakkı olmazdı (Çimen, 2008: 196).

Eski Türk Devletlerinde aile yapılarına baktığımızda geniş aileler yerine küçük aile düzenlerini görürüz. Genellikle göçebe bir yaşam tarzı süren Türkler belirli bir yerde oturmadıkları için geniş aileler kurmamışlardır. Bağımsızlıklarına düşkün olmaları böyle bir yaşam biçiminin önemli sonuçlarından biri olarak kabul edilebilir. Türk Devletlerinin toplum yapısında kurallar pek çok yerleşik kültürde görülmeyen ölçüde serbest, yaşantılar örflerle ve geleneklerle biçimlenmiş olmakla birlikte, oldukça da özgürdür. Özellikle kadınların sahip olduğu toplumsal statü, başka toplumlarda görülmedik ölçüde üstün ve özgürlükçü bir yapıdadır (Kırkpınar, 2011: 32). Türklerde aileden ilk kez bahseden ünlü Fransız Grenard, Türk aile tipini sosyolojik açıdan ele alarak incelemiş ve Türk kızlarının hayat arkadaşlarını seçmekte de kısmen özgür olduklarını söylemiştir. Aynı zamanda ekonomik hayatta da Türk kadınının erkeğin yanında olduğunu, sadece evde değil pazarda da kocasına yardımcı olduğunu, hatta kimi zaman kadının pazar işlerini yalnız başına da hallettiğini incelemeleri sonucu söylemiştir (Kırkpınar, 2011: 115-116). Türk kadınının bu dönemde iktisadi özgürlüğünün yanında hukuki özgürlüğünün de olması dikkate değerdir. Evli bir kadının her türlü tasarruf hakkı vardır. Grenard’ın dışında yine Fransız bir araştırmacı olan Richard, Türkler ’de ki aile tipleri hakkında araştırmalar yapmıştır. Türklerde aile tipinin tek olmadığını, aile tiplerinin toplumsal ve ekonomik koşullara göre değişiklikler gösterdiğini söylemiştir (Fındıkoğlu, 1991: 13-14).

 İSLAMİYET ÖNCESİ VE SONRASI KADIN

İslamiyet’ten önceki Türk kadınını farklı yönlerden ele alan pek çok araştırma mevcuttur. Bu dönem üzerine yapılan ilk araştırmalardan olması nedeniyle, Ziya Gökalp’in çalışmalarının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” ve “Türk Medeniyeti Tarihi” kitaplarında eski dönem Türk toplum yapısı üzerine ciddiyetle eğilmiş, kadının toplum içindeki rolünü de ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Gökalp’e göre, eski Türkler ‘de ana ve baba soyu, değer olarak birbirine eşit tutulmuştur. Evlenecek çiftler, yeni evlenecek kız ve erkek, ailelerinden haklarını evlenmeden önce alarak birleştirmekte ve bu mallarla yeni yuvalarını kurabilmekteydi. Cinsiyet ayrımının hiçbir zaman yapılmadığı eski Türklerde kadın erkekten farklı, ancak ona eşit olarak algılandığından (Gökalp, 1974:289) aile tek evliliğe dayanırdı. Çocuklar üzerinde babanın haklarının yanında annenin de haklarının olduğu kabul edilirdi (Doğramacı, 1982: 3). Eski Türklerde kadın, her şeyden önce evinin hakimidir. Çocuklar üzerinde ananın sözü, babadan daha fazla geçer. Savaşlarda da kadın erkeğine yardım eder. (Duygu, 1973: 618)

Eski Türklerde ev sadece kocanın malı olmayıp, karı ile kocanın ortak malı oluyordu. Bu nedenledir ki, evin erkeğine “ev ağası”, evin kadınına da “ev kadını” deniyordu (Gökalp, 1950: 119). Yine Gökalp’in aktardığına göre, eski Türklerde aile hayatında kutsal kabul edilen kadın, kimi zaman yasalarla güvenceye alındığından toplum içinde çok emniyetli bir hayat sürmektedir (Gökalp,1989: 77). Sosyal hayat içinde önemli bir yere sahip olan kadın siyasi hayatta da önemli roller üstlenmiştir. Osman Turan “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi” adlı kitabında Göktürkler dönemine ait Bilge Kağan Kitabesinde: Tanrı Türk milleti yok olmasın diye babam İl-Teriş kağan ile anam İl-Bilge Hatun’u yükseltti” ibaresine yer vererek, kadının siyasi ve içtimai konumunun ne kadar ilerde olduğunu göstermiştir (Turan, 2006: 141).

İskit (Sakalar) Türklerinde kadının çok önemli bir siyasal ve toplumsal etkinliği vardır. İskit kadını da erkek gibi asker ve savaşçı olarak yetiştirilir. Erkeğin yanında savaşa katılan kadınların bu yüksek ve eşit konumu, yiğitlikleri ve kahramanlıkları konar göçer yaşam tarzına rağmen devam etmektedir (Özcan, 2016: 33). Konar göçer yaşam tarzında ayakta ve hayatta kalabilmenin en önemli gerekliliklerinden olan savaşçılık ve kahramanlık becerilerine sahip olmak İskit kadınlarının en önemli özelliğidir. Hun Türklerinde kadın Batı ve Doğu Hunları olarak iki ayrı görünüme sahiptir. Doğu Hun kadını daha çok Çin gelenek ve göreneklerinden etkilenmiştir. Hakan-Hatun statüsü çerçevesinde Doğu Hun kadını belirli noktalarda söz ve hak sahibidir. Batı Hun kadınının özelliklerine baktığımızda ne Doğu Hun kadını ile ne de İskit kadını ile benzerlik göstermediğini görürüz. Bunun nedeni olarak, Batı Hunlarının kendilerinden önce Avrupa’ya gelen kavimlerle (Bizans, Batı Roma vb.) ilişki kurmuş olduklarını düşünebiliriz.

Göktürkler ve Uygurlar’ da kadının en belirgin özelliği, ata binmek ve silah kullanmakta ki ustalığıydı (Altındal, 1991: 37). Orhun Kitabelerinde aile hukuku ve mülkiyet meseleleri belirli kurallara bağlı olarak yeniden düzenlenmiştir. Kadının aile içinde eşit haklara sahip olması görülmüştür. Evlilik durumunda ana babanın onayına gerek duyulmuş, erkek tarafı kıza ağırlık vermiştir. Evli kadının kutsallığı kabul edilmiş ve tecavüzün cezası da idam olarak belirlenmiştir. Boşanma konusunda da Türk kadınının hakları vardı. Bu noktada ataerkil bir aile yapısında kadının boşanma hakkına sahip olması özellikle dikkat edilmesi gereken önemli bir konudur.

Sonuç olarak, kadınların günlük hayatta statü sahibi olması, hukuki haklara sahip olması, haklarının toplumsal ve dini değerlerle korunması Eski Türk Devletlerinin aile kurumuna ve kadına verdikleri önemi göstermektedir.

Türkler ’in İslam dinini benimsemeleri M. S 9. Yüzyılda başlayıp, 11.yüzyılda tamamlanır. İslam dinini kabul etmesiyle eski Türk aile yapısı ve bu yapının içinde kadının durumu da değişmiştir (Tümer, 1994: 173-180). İslamiyet’le birlikte Türklerin aile anlayışlarında, toplumsal yaşayışlarında ve değer yargılarında birtakım değişiklikler olmuştur. İslam dininin aile ve toplum yaşantısını da düzenleyen bir özelliğe sahip olması yaşanan değişimlerin temel nedeni olarak kabul edilebilir. Örneğin, Cahiliye Dönemi olarak adlandırılan dönemde istenmeyen kız çocuklarının öldürülmesi gibi çağdışı uygulamalar İslamiyet’in kabulü ile kısa sürede ortadan kaldırılmıştır. Kadın sosyal bir statüye kavuşmuş, anne olmanın kıymetini anlatan ayetlerle kadının kutsallığına ilişkin yaklaşımlar görülmüştür.

Türkler ‘in İslami esaslara göre yeniden düzenledikleri toplumlarda Türk kadını Müslüman Arap kadını ile kıyaslanamayacak kadar özgür yaşamıştır. Sosyal ve siyasi faaliyetlere erkek ile katılmış, mallarında tasarruf etmiş ve topraklar üzerinde de hak sahibi olmuştur (Sevinç, 2007: 35). Tarımsal faaliyetlerde bulunan kadın aynı zamanda dokumacılık gibi el işleriyle de uğraşmıştır. Kadın İslamiyet’in kabulünden sonra da erkekler gibi savaşçı özellikler göstermişlerdir. Nitekim Dede Korkut hikayelerinde de kadın, savaşçı bir karakter olarak betimlenmiştir (Ergin, 1969:151-156). Devlet yönetiminde söz sahibi olmaya devam eden kadının yönetim hakkı devam etmiş, kadın eve kapanmamış tıpkı erkek gibi toplum içinde var olmuştur. Tarihte devlet başkanlığı yapan ilk kadınlar da Türklerden çıkmıştır. Kutluk Türk Devletinde Türkan Hatun buna örnektir (Göksel, 1988: 108). İslamiyet sonrasında da kadın, lider ruhlu özellikleri ile karşımıza çıkmaktadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Tarihsel süreçte Türk devletlerinde sosyal, siyasal ve hukuksal alanda yapılan tüm yeniliklerde kadından çocuklarını topluma hazırlaması, onların iyi bir eğitim almalarını sağlaması ve aile içinde mutlu bir ortam sağlaması konusunda önemli roller üstlenmeleri beklenmiştir. Kadın her şeyden önce annelik özelliğinden dolayı yüce bir değer olarak görülmelidir. Nitekim ailenin varlığı kadının varlığı ile devam eder. Aileler var oldukça da toplumlar ve devletler var olur. Kadının varlığını önemseyen toplumlar ve devletler, aynı zamanda değer gören yapılar olarak değerlendirilir.  Kaldı ki kadından her dönemde üretkenlik, iyi annelik, iyi eğitimcilik ve iyi eşlik beklenmiştir. Tüm bu rolleri üstlenen kadına tarihin her döneminde hak ettiği önem verilmelidir.

Türk kültür ve devlet geleneğinde aile ve kadın konusu her dönemde önemsenmiş, devletlerin varlıklarını devam ettirmelerinde, geleneksel yapının sürdürülmesinde kadının varlığına hep ihtiyaç duyulmuştur. İlk Türk devletlerinde gördüğümüz gibi kadının gerek sosyal hayatta gerekse siyasi hayatta erkeklerden pek de farkları yoktur. Çoğu zaman devlet yönetimleri kadınlara bırakılmış, savaş durumlarında kadına ordunun başında bulunma görevleri dahi verilmiştir. Kadın tıpkı erkek gibi devletin devamlılığı için omuz omuza mücadele etmiştir. Kadının bu mücadeleci ruhu İslamiyet öncesi ve sonrası kurulan Türk devletlerin hemen hemen hepsi için geçerli olduğu gibi ulusal bağımsızlık mücadelesi sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için de geçerlidir. Türk kadını özellikle milli mücadele döneminde gösterdiği kahramanlıkları ile de tarih sayfalarında yerini almıştır. Evine ve evlatlarına eş ve ana, cephede askere kol kanat, düşmana ise siper olmuştur.

Çalışmanın sonuç kısmını Atatürk’ün Türk kadını için söyledikleri ile tamamlamak günümüz kadınlarının hak ettiği değeri görmeleri gerektiği konusunda çok anlamlı olacaktır.

“…tarih boyunca Türk kadını, Türk erkeği ile yan yana, omuz omuza, vatanın ve milletin kurtuluşu, bağımsızlığı, gelişmesi, ilerlemesi ve mutluluğu için her zaman engin bir özveriyle ve gerçek bir içtenlikle çalışmıştır. Toplum hayatında kendine düşen sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal rolü, günün şartları içinde eksiksiz yerine getirmiş, her yönüyle değerini kanıtlamıştır. Bu yüzdendir ki, Türk kadını hem aile hayatında hem de toplum hayatında yüksek bir yere sahip olmuştur. Öyle ki, dilimizde yerleşen “ana-baba” ve “kar›-koca” terimlerinde, baba’dan önce ana, koca’dan önce karı sözcükleri boş yere kullanılmamıştır” (Arıkan, 1984: 7)

                                                

Kaynakça

Altındal, A (1991), Türkiye’de Kadın, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul.

Arıkan, T. (1984), Atatürk’ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet,

Canatan, K., & Yıldırım, E. (2016), Aile Sosyolojisi, Açılım, İstanbul.

Çimen, L. (2008), Türk Töresinde Kadın ve Aile, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul.

Doğramacı, E. (1982), Türkiye’de Kadın Hakları, Ankara.

Duygu, S. (1973) Türk Sosyal Hayatında Kadın, Türk Kültürü, Ankara.

Ergin, M. (1969), Dede Korku Kitabı, Milli Eğitim Yayınevi, İstanbul.

Erkal, M., (1983) Sosyoloji (Toplum bilimi), İstanbul.

Gökçe, B (1976), “Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir Deneme”, H.Ü. Sosyal ve Beşerî Bilimler Dergisi, Ankara.

Gökçe, B, (2007) “Türkiye’nin Toplumsa Yapısı ve Toplumsal Kurumlar”, Ankara.

Gökçe, B. (2011) “Türk Toplumunda Aile Yapısı”, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir.

Gökalp, Z. (1989), Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul.

Gökalp, Z. (1974), Türk Medeniyet Tarihi, 2.cilt, İstanbul.

Gökalp, Z, (1976), Türk Medeniyet Tarihi, Haz. İsmail Aka- Kazım Yaşar Kopraman, Güneş Yayınları, İstanbul.

Gökalp, Z. (1990), Türkçülüğün Esasları, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara.

Göksel, B. (1988), Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Kafesoğlu, İ, (1984) Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.

Kırkpınar, L, (2011) Türk Kültür Tarihi Genel Bir Bakış, İleri Kültür Merkezi, İzmir.

Onay, İ. (2012), Eski Türk Toplumunda Aile Düzeni ve Bunun Dini, Siyasi Hayata Yansımaları, The Journal of Academic Social Science Studies

Özcan, E. S. (2016). Kültür Tarihi Açısından İskit-Türk Aynılığı, Selenge Yayınları, İstanbul.

Sayın, Ö, (1990), Aile Sosyolojisi: Aileni Toplumdaki Yeri, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir.

Sevinç, N. (2007), Türklerde Kadın ve Aile, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul.

Turan, O. (2006), Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul.

Tümer, G. (1994), İslamda Kadın, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara.

 

 

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR