TR

Acil Israrcı Çözüm Arayışında Kent, Göç ve Belediye İlişkisini Düşünmek

Not: Bu konuşma, 6. Uluslararası Yerel Yönetimler Sempozyumu Kapsamında 26.10.2021 tarihinde Türkiye Belediyeler Birliği’nde yapılmıştır. 

Dirençlilik ve kent ilişkisinde belediyelerin durumunu değerlendirmek, iyi bir yerel yönetimler tarihi bilmeye ve belediyeleşme politikalarına bakmayı zorunlu kılar. Bu zorunluluk, yerel yönetimlerden neler beklemeliyiz? Beklentilerimizi karşılayacak bir belediye yapısını bulabilir miyiz? sorularını da beraberinde getir.

Yerel yönetimler, içinde bulundukları toplumun yapısına ve zamanın getirdiği sorunlara bağlı olarak farklı roller üstlenir. Yerel yönetimlere daha özelde ise belediyelere yönelik artan ilginin 1980 sonrası devlette reform sürecinin bir parçası olduğunu da unutmamak gerekir. Bu sürecin temel savını kısaca özetlemek gerekirse, “belediye, kentsel yerleşmelerin yönetim kurumu olarak, halka en yakın olmasıyla hizmetin asıl sahibi, demokrasinin yeşereceği bir beşiktir. Bu nedenle de yerelleşme süreciyle belediyelerin görev, yetki ve sorumlulukları artırılmalıdır. “

Bu süreci tartışmalarıyla geride bıraktıktan sonra birkaç yıldır yeni bir söylem ile karşılaşmaktayız. İklim değişikliği, artan göçler gibi doğayı ve insanları yakından etkileyecek tehditler kapımızdadır. Bu sorunların çözümüne küresel bir işbirliği ile yerelden başlayarak çözüm üretmeliyiz. Yani, sorunlar acildir, etkisi yaygındır öyleyse çözüm de bir o kadar hızlı olmalıdır. Kurulan mantık bu şekilde ilerlemekte, uygulamaya dönük çözüm arayışına girilmektedir. Sorun-çözüm arayışına sıkışan konulardan biri de zorunlu nedenlerle yerleşim yerinden ayrılarak göç kararı veren kişilerin kentler üzerindeki etkisinin nasıl yönetileceğidir.

Merkezileşme-adem-i merkezileşme karşıtlığında mülki-idari açıdan tartışılan, küçük yerleşim yerlerinin piyasaya açılmasında aracı roller üstlenmesi nedeniyle ekonomik yönü de vurgulanan belediyelerden bugün, dirençli kentlerin kurulmasında temel aktör olmasını talep ediyoruz. Peki ama belediyelerin bu talepleri karşılanması mümkün müdür? Dirençli kent kavramsallaştırmasıyla bu talep temellendirilirken, uzun bir süredir bilimsel çalışmalar konuyu ele almakta,  küresel örgütlerin teşvik edici uygulamaları ısrarcı bir yaklaşım göstermektedir.  Bu acil çözümcü ısrar, kentlerde ortaya çıkan sorunları kalıcı bir şekilde çözme amacı taşıyabildiği gibi ülkelerin yönetim yapılarına müdahalenin yeni yüzü de olabilmektedir.

Bu sunumun temel problemi ise binlerce sığınmacının yaşadığı kentlerin, ana yönetim birimi olan belediyelerin göç yönetim politikalarındaki rolünü değerlendirmektir. Nitekim sivil toplum kuruluşları, medya, üniversiteler, merkezi yönetimin taşra uzantıları gibi belediyelerin de konu ile ilgili farkındalığı gelinen süreçte olumlu veya olumsuz bir şekilde oluşmuştur.  

Göç ve belediye konusunun yönetsel bir içeriği olduğu kadar siyasal bir yönü de bulunmaktadır. Zorunlu nedenlerle yaşanılan uluslararası göçlerin siyasilik özelliği baskındır. Nitekim açık kapı politikası, Türkiye’nin göçlere karşı bir siyasi tutumunu göstermektedir. Diğer yandan bir yerleşim yerinde belediye kurulması sürecinde nesnel ölçütler göz önünde bulundurulduğu kadar siyasi de bir tercihtir. Dolayısıyla göç ve belediye olgusunu siyasal içeriğinden ayırarak incelemek mümkün değildir. Bu tutum aynı zamanda sığınmacılar meselesinin siyasileşmesini de beraberinde getirmektedir. Öyleyse sığınmacı meselesinin siyasal, yönetsel, ekonomik ve sosyal yönlerini birlikte ele almak gerekmektedir.  

Çalışmada göç-kent ve belediye ilişkisi üç düzlemde incelenmiştir. İlk olarak biraz önce kuramsal bir tartışma ile kısa bir giriş yaptığım gibi belediyelerin göç yönetimindeki rolü sorgulanmıştır. İkinci olarak bu ilişkinin kurulduğu ülke örnekleri incelenmiş, Türkiye’deki yasal ve yönetsel durum ele alınmış; Samsun ili örneğinde 2019 yılında gerçekleştirilen çalışma ile bildiri kapsamında yapılan yeni araştırmanın bulguları karşılaştırılarak göç yönetimde gelinen son durum çözümlenmiştir.

Kuramsal tartışmalarda bir noktaya değinmenin yeterli olacağını düşünüyorum. Bu nokta nüfus üzerinedir. Bu nüfusun “vatandaş, kentli, hemşehri, belde sakini” gibi farklı içeriği bulunmaktadır. Nitekim uygulamada belediye yöneticilerinin kanundan kaynaklanan yetki, görev ve mali güç açısından yaşadıklarını söylediği sorunun merkezinde de bu konu yer almaktadır. Kent yönetimlerini doğrudan ve dolayı olarak ilgilendiren küresel sözleşmelerde belediyelere sorumluluklar yüklenirken, yabancıların oy kullanma hakkından, yerel kamu hizmetlerinden yararlanmasına kadar uzanan hak dağıtımı, vatandaş odaklı belediyecilik anlayışını aşındırmaktadır. Diğer yandan birçok Avrupa ülkesinde belediyeler yabancılar başta olmak üzere sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlar dışındaki kişilere yönelik de çalışmalar yürütmektedir.

Türkiye’deki göç yönetim süreci analiz edildiğinde ise, Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısının incelenmesinde göçlerin ihmal edilmeyecek düzeyde etkisi olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Dönemsel olarak farklı bölgelerden gerçekleşen dış göçler, ülke içerisinde yaşanılan göçler kadar yönetim süreci üzerinde baskılar yaratmıştır. Bu baskılara karşı uygulamalar ve politikaların içeriği hükümetlerin tercihlerine göre değişirken, politika aktörleri de genişlemiştir. Belediyelerin bir aktör olarak göç yönetim sürecine dâhil olmasında ise Suriyeli sığınmacılar deneyimi önemli bir eşik olmuştur.

21.10.2021 tarihi itibariyle Göç İdaresi verilerine göre Türkiye’de yaşayan 3.723.674 Suriye sığınmacıya yönelik çalışmalar yürüten belediyeler uygulamada giderek aktif bir rol üstlenirken; bu durum karşısında yabancılara ve belediyelere ilişkin kanunlarda doğrudan bir değişim görülmemiştir. Belediye Kanunu,  kentsel yerleşmelerin yönetim biçimini kurallara bağlamış bir metindir. Bu metin, nüfus kriterinden hareket ederken, vatandaş merkezlidir. Türkiye’nin belediyeleşme politikasının da temeli nüfus kriteri olmuştur. Bugün bu nüfusun artışının nedenlerden biri de farklı gerekçelerle kentlere göç eden vatandaş olmayan yabancılardır.

Suriyeli sığınmacılar örneğinde olduğu gibi ülke vatandaşı olmayan yabancıların kentlere göçü sonrasında belediyeler yerel halkın olumsuz tutumlarını yönetmek, sığınmacılara sunulan hizmetlerin mevzuata uygunluğunu sağlamak gibi daha büyük zorluklar yaşamaktadır. Türkiye’de belediyelere ilişkin düzenlemelerin yer aldığı kanunlarda ise belediye sınırları içinde yaşayan sığınmacılara yönelik belediyelerin sorumlu olduğunu belirten doğrudan bir ifade yoktur. Sığınmacılara yönelik çalışmalardaki hemşehrilik-vatandaşlık sarkacında ise ağır basan vatandaş odaklılıktır.

Türkiye’de belediyelerin sığınmacılara yaklaşımının görev ve yetki bağlamında incelenmesinin yanında asıl sorun alanlarından biri de artan yerel kamu hizmetlerini karşılayacak kaynakların bulunmamasıdır. Ayrıca yabancılara yönelik kanunlarda da belediyeler göç yönetiminin bir aktörü olarak tanımlanmamaktadır. Nitekim 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda belediyelere yönelik bir düzenleme yer almamaktadır. Sonuç olarak vatandaş odaklı nüfus üzerinden hizmet anlayışının değişimi, göç yönetimi sürecinde önemli bir tartışma alanıdır.

Zorunlu nedenler ile ülke dışından gelen sığınmacıların durumunda dikkat edilmesi gereken yönlerden biri de sığınmacın sosyal ve ekonomik yapısıdır. Örneğin, Türkiye’ye sığınan grupların geldikleri ülkede kentte ya da kırsalda yaşamaları göç edilen kente uyumda etkilidir. Çünkü daha önce kırsal bölgelerde yaşayan kişiler Türkiye’de bir kente yerleştiklerinde hem kentlileşme sürecini hem de uluslararası göçü birlikte deneyimlemektedir. Bu nedenlerden dolayı göç yönetimde belediyelerin sınırlıkları hem ülkedeki yasal süreçlerden hem de sığınmacıların niteliklerinden kaynaklanan kısıtlıklar sarmalında kalmaktadır.

Samsun’da dört ilçe belediyesi üzerinden politika belgeleri ve görüşmeler aracılığıyla yürütülen çalışmada, özellikle zaman içerisinde Samsun’daki nüfus artışı dikkat çekici bir gelişmedir. 21.10.2021 tarihi itibariye Samsun’da 8.532 Suriyeli sığınmacı bulunurken; 2019 yılında bu sayı 5.347’dir.  Diğer bir değişiklik ise incelenen dört ilçe belediyesinde mahalli idareler seçimleri sonrasında yaşanan yönetim değişikliğidir.

Belediyelerin politika belgeleri, belediyelerin başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere yabancılara yönelik belediyelerin yaklaşımını anlayabilmek için önemli bir inceleme aracıdır. Dört ilçe belediyesinin politika belgelerinde sadece stratejik planlarda tanımlama düzeyinde uluslararası göçlere yer verilirken; diğer belgelerde göç konusu yer almamıştır. Görüşmelerde ise belediyelerin sığınmacıların sayısını tespit edemediği, belediyelerin göçlere yönelik kurumsal ve yönetsel kapasitesini güçlendiremediği, göç konusunda belediyelerin kendilerini sorumlu görmediği, sığınmacılara yönelik çalışmaların belirli zaman dilimlerinde yoğunlaşarak sürekliliğinin bulunmadığı, göç yönetimin diğer aktörleri ile işbirliğinin yeterli olmadığı bulgularına ulaşılmıştır.

Sonuç olarak, göç yönetiminde belediyelerin rolünü belirlerken uygulamalardan hareketle belediyecilik olgusunu anlamak yerine, Belediye nedir? Neden kurulur?  Ne iş yapar? Bu işleri hangi kaynaklardan yararlanarak yerine getirir? sorularına net bir şekilde yanıt vermek gerekmektedir. Bu noktada ekonomik kalkınmayı sağlayacak, sosyal dayanışmayı artıracak, göçleri yönetecek, iklim değişikliği ile mücadele edecek bir belediye düşünmenin kısıtlıkları üzerine de kafa yormak gerekmektedir. Öyleyse neler yapılmalıdır?

  1. Kentlerin göçlere karşı dirençli hale getirilmesinde, küresel düşün, ulusal karar al, yerel davran zinciri doğru kurulmalı, aktörler arasındaki paylaşım ekonomik ve sosyal gerçeklikler kapsamında yapılmalıdır.
  2. Belediyeler, kısa süreli ve dar amaçlı çözümler yerine sığınmacıların yönettikleri kentin yapısına etkisini iyi analiz etmeli, mağdur yaratmayan bir yönetim anlayışını benimsemelidir. Bu anlayış politika belgelerine de yansımalıdır.
  3. Kuramsal ve uygulamaya dayalı olarak kurulan uluslararası göç, kent ve belediye üçgenini etnik, bölgesel ve dini ayrım farklı gözetmeksizin ele almak gerekmektedir. Merkezi yönetimin genel çerçeveyi belirlediği göç politikaları, sivil toplum kuruluşlarının destekleyici çalışmaları, araştırmacıların yürüttüğü bilimsel çalışmalar ve medyanın yarattığı sığınmacı algısının göç yönetim sürecinin parçaları olduğu unutulmamalı, belediyelerin bu süreçteki rolü doğru belirlenmelidir.
  4. Yaşanılan göç deneyim süreci iyi analiz edilmeli, detaylı çalışmalar ve bölgesel incelemeler ile göç yönetimde belediyelerin deneyimleri paylaşılmalı, karşılaşılan engelleri aşmak için neler yapılabileceğine yönelik yaklaşımlar belirlenmelidir.
  5. Belediyelerin göç konusuna yönelik farkındalığını sağlamaya yönelik eğitimler artırılmalı, merkezi yönetimin koordinasyonunda göç yönetim sürecinin çok aktörlü süreci dikkate alınmalıdır.

Türkiye Belediyeler Birliği, Ankara / 26.10.2021

 

Power Point Sunum: ULUSLARARASI GÖÇLERİN YÖNETİMDE BELEDİYELER VE DİRENÇLİ KENTLER

 

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR