TR

ABD’nin Hegemonya Mücadelesi ve Küresel Rekabette Artan Riskler

Trump ile Birlikte Değişen Dış Politika ve Thucydides Tuzağı

Graham Allison’ın eserinde[11] kullanması sonrası meşhur hâle gelen Thucydides Tuzağı, Allison’a göre yükselmekte olan bir gücün egemen olan bir diğer gücü, onun yerini almaya yönelik politikalar uygulaması ve bu durumun hâkim güçte tehdit yaratması sonucu oluşan şiddetli gerilim durumudur. Thucydides Tuzağı’nın yarattığı risklerden birisi, yükselen gücün ulusal çıkarlarını koruma noktasında daha agresif bir tutum takınmaya başlama ihtimalinin olması ve uluslararası alanda daha fazla saygınlık elde etme çabasına girmeye yönelik adımlar atmaya yönelecek oluşudur. Bu durum ise halihazırda egemen güç konumunda olan devlette artan güvensizlik hissini öne çıkartacak ve iki güç arasında çatışmaların yaşanma ihtimalini yükseltecektir.

Günümüzde hâkim devlet konumunu tüm tartışmalara rağmen sürdürmekte olan ABD ile Rusya ve Çin arasında yaşanmaya başlanan güç çekişmeleri, savaşların yaşanmasını artan belirsizlik ortamının oluşumuna bağlayan realist paradigma göz önünde bulundurulduğunda, önce ABD ile Rusya arasında yaşanan politika farklılaşmaları ve sonrasında ABD-Çin hattında yaşananlar, dünyanın gittikçe daha kaotik ve politik açıdan öngörülemez bir yola doğru gittiği izlenimi vermektedir.

Rusya devlet başkanı Putin’in 2007 Münih konuşması ile başlayan süreçte dünyadaki tek kutuplu düzenin sorgulanmaya başlamasını takiben Rusya ile ABD arasında özellikle NATO ekseninde ve Suriye’de yaşanan çekişmelere ek olarak ABD ile Çin arasında ise önce ekonomik alanda başlayan mücadele, gittikçe siyasi çekişmelere doğru yol almaktadır.

 

Hegemonya-savaşı-300x180 ABD'nin Hegemonya Mücadelesi ve Küresel Rekabette Artan Riskler
Xi Jinping’in 19. Ulusal Kongre Konuşması

 

ABD eski başkanı Obama döneminde ABD ile Çin arasındaki ekonomi temelli rekabet, Obama’nın Çin’in kendi para biriminin değerini manipüle ettiği söylemi[12] ve bu durumun ABD ekonomisine olumsuz bir etki yaptığını belirtmesi ile gittikçe artmıştır. Obama dönemini takiben, 2017 Ekim ayında Çin’in lideri Xi Jinping, Çin Komünist Partisi Ulusal Kongresi’nde yaptığı konuşmada[13] ABD’ye gözdağı vererek Çin’in özellikle ekonomi alanındaki rekabetçi kimliğini koruyacağını belirtilmiştir. ‘’Jinping Öğretisi’ adını alan bu açıklamayı takiben, ABD’nin yeni başkanının Trump tarafından açıklanan ‘Ulusal Savunma Stratejisi’nde[14] Trump, ABD çıkarlarını tehdit eden devletler olarak Rusya’yı ve Çin’i göstererek, bu ülkelerin ABD etkisine karşı durmaya çalıştığını ifade etmiştir.

Trump açıkladığı strateji belgesinde, önceliğin Amerika’nın ulusal çıkarlarının korunması olduğunu açıklamıştır. Hem bu açıklanan doktrinler hem de askeri teknolojilerin gelişmesi ile belirsizlik ortamının artması göz önüne alındığında, hegemonya mücadelesi veren devletler arasında bir savaş çıkma olasılığının yükseldiğine dair söylemler gittikçe daha net duyulmaya başlamıştır.

ABD’nin yeni güvenlik stratejisinde Trump’ın ABD’nin yeni stratejisinin zamana yayılma yerine ortaya çıkan konjonktüre göre geliştirileceğini duyurması da aslında kimilerine göre[15] ABD hegemonyasının gerilemeye başladığını gösteren bir gelişmedir. Bu noktada, açıklanan strateji belgesi kimilerine göre ABD’nin bu gerilemeyi tersine çevirme adına daha saldırgan bir dış politika izleme yoluna gideceğini göstermektedir.

Trump dönemi dış politikasının, Rusya’ya karşı ABD’nin jeo-politik, jeo-stratejik ve jeo-ekonomik konulardaki ulusal çıkarlarını korumaya yönelik olarak şekillendiği göze çarpmaktadır. Rusya ile özellikle Suriye’de mücadeleye giren ABD, bu noktada Rusya’yı uluslararası camiada yalnızlaştırma politikası uygulamaktadır. Trump’ı bu noktada böyle bir politika yürütmeye iten en önemli noktalardan ilki, ABD’nin küresel hâkimiyetinin gittikçe geriliyor olduğu algısı ve buna karşı hamle yapmaya ihtiyaç duyan ABD’de özellikle bürokratik kanattan gelen baskılardır. Trump’ın agresif söylemlerinin ve dış politika stratejinin diğer bir neden ise, Trump’ın ABD Başkanlık seçimlerinde Rusya’nın seçimi manipüle ettiği[16] ve Trump’ın bu sayede başkan olduğuna yönelik yaygın ulusal kamuoyu algısının önüne geçme isteğidir.

ABD ile Çin arasındaki rekabete bakıldığında ise ABD’ye en çok borç veren ülkenin Çin olması, ABD ekonomisini Çin’e karşı gittikçe daha kırılgan ve bağımlı bir duruma sokmaktadır. Çin ekonomisinin yükselişi ve yuanın gittikçe değer kazanması, ABD’nin en büyük ihracat ve ithalat partneri olan Çin’in elini güçlendirmektedir. Hem bu yükseliş hem de Çin’in para birimi yuanın değerini kendi ekonomisini korumak adına düşürmesi, ABD ile Çin arasında ticaret savaşlarının yaşanmasına neden olmuştur.[17] ABD başkanı Trump’ı Çin’e karşı ekonomik anlamda bazı radikal kararlar almaya itmiştir. Bu noktada, Trump Çin’den ithal edilen bazı mallara ekstra tarifeler uygulanacağını açıklamıştır.[18]

Yaşanan bu gelişmeler dünya piyasalarında tedirginlik yaratmış ve Çin’in nasıl tepki vereceği merak konusu olmuştur. Trump’ın önerisi karşısında Çinli yetkililerden ise bazı ABD ürünlerine yeni tarifelerin uygulanacağı açıklanmıştır.[19] İki ülke arasında yaşanan ticaret savaşında çoğu analist tarafından tartışılan temel konu, hangi ülkenin daha çok şey kaybedeceğine yöneliktir.[20] Tüm bu tartışmalar bir yana, tarihte yaşanan her iki dünya savaşının nasıl çıktığı göz önüne alındığında, ekonomik ve siyasi rekabet içindeki ABD’nin, Çin’in ve Rusya’nın ‘Thucydides Tuzağı’na düşerek yeni bir savaşa mı neden olacakları, yoksa bu ülkeler arasındaki ilişkilerde sağduyunun galip gelerek bir uzlaşının mı ortaya çıkacağı belirsizliğini korumaktadır. Ortaya çıkan bu belirsizlik durumu ise uluslararası politikada devletlerin dış politikalarını uzun bir zaman yayılacak şekilde geliştirmesinin önüne geçmektedir.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR

blank