Uluslararası İlişkilerde Hegemonya Kavramı
Uİ disiplinindeki önemli hegemonya teorisinden birisi olan Hegemonik istikrar teorisi (Hit), (Neo) Realizm / (Neo) Liberalizm sentezinden oluşmakta ve uluslararası sitemin işleyişinin devam edebilmesi için bir hegemon güce gerek olduğu fikrini öne sürmektedir. En temel hâli ile Hit, ‘uluslararası düzen’ amacının sağlanmasını, hedeflenen nihai amaç olarak ön plâna çıkartmaktadır. Hit, uluslararası ekonomik ve siyasî istikrarın sağlanabilmesi için, uluslararası sistem içerisinde hegemon bir gücün var olması gerektiği iddiasındadır.[3] Hit, egemen bir gücün yokluğunda uluslararası ekonominin varlığını ve işlevselliğini yitireceğini iddia etmemekte; belirli türde bir uluslararası ekonomik düzenin -liberal bir düzen- egemen bir gücün varlığı söz konusu olmadıkça büyüyemeyeceğini ve kendi gelişimine tam anlamıyla ulaşamayacağını savunmaktadır.[4]
Hit’ne göre temel amaç olan uluslararası liberal ekonominin gelişiminin devamının ve korunmasının sağlanması için sadece hegemon bir gücün varlığı yeterli değildir. Ayrıca, sosyal amacı ve hegemon ülkedeki yerel güç dağılımı, liberal bir uluslararası düzene doğru eğilim göstermelidir.[5] Hegemon güce sahip ülke, bunun gereğini getirme sorumluluğunu üstlenerek, piyasa ekonomisinin işleyişinin devam etmesi adına para akışını kontrol etmeli ve gerektiğinde sistemini işleyişini engellemeye çalışan devletlere karşı da sert bir politika yürütmeyi kabul etmelidir. Hit’nin hegemonya bakışını incelediğimizde, bu güce olan bakışının olumlu olduğu göze çarpmaktadır. Bu yaklaşımın, sistemin işleyişinin devam etmesi adına hegemon güce biçtiği roller göz önünde bulundurulduğunda, karşımıza ‘iyi huylu’ olarak betimlenen bir hegemon güç tanımını çıkartmaktadır.
Uİ’de yer alan ikinci önemli hegemonya yaklaşımı ise, uluslararası ilişkilerin sistemsel işleyişinin altında yatan dinamikleri ön plâna çıkartma amacında olan Neo-Gramşiyan Hegemonya anlayışıdır. Temelde İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin hegemonya anlayışından hareketle Robert Cox tarafından Uİ literatürüne kazandırılmıştır. Cox hegemonyayı ‘zorlama’ ve ‘rıza’ unsurlarının bir arada görüldüğü, baskın bir üretim biçimini içinde barındıran bir dünya ekonomisi ile birlikte kurulan bir düzen olarak belirtmektedir.[6]
Robert Cox’a göre hegemonya, ekonomik ve üst yapısal dinamikleri ilişkilendiren ve toplumsal ilişkileri belirleyen değer, norm ve pratikleri bir arada bulunduran bir liderlik sürecine benzer.[7] Uluslararası ilişkilerde ise hegemonya zor ve rıza faktörlerinin sürekli etkileşimine dayanmaktadır. Hegemon olma amacındaki devletler, kendi çıkarları ile diğer devletlerin çıkarlarını örtüştürmeye, böylece öteki devletlerin de rızasını inşa ederek kendi iradelerini ve yönetimlerini onlara kabul ettirmeye çalışırlar.[8]
Robert Cox hegemonyanın oluşmasında karşılıklı etkileşim içerisinde olan üç unsurun önemli olduğunu belirtmektedir: fikirler, maddi imkânlar ve kurumlar.[9] İlk unsur olan maddi imkânlar, yapıcı ve yıkıcı niteliğe sahip tüm kapasiteyi anlatmaktadır. Cox’a göre en önemli unsur olan fikirler, bir devletin hegemon olabilmesi için kendi değerlerinin diğer devletlerce taklit edilmesinin yeterli olmayacağı, sadece diğer devletlerce benimsenerek, özneler-arası bir anlam ile hegemon gücün değerlerinin içselleştirilmesi sonucunda bir hegemonya oluşumu mümkün olabilmektedir. Diğer bir unsur olan kurumlar ise, kurulan bir düzenin devamını sağlayan araçlardır. Kurumlar mevcut güç ilişkilerinin korunmasını ve devam etmesini sağlasa da zamanla hegemon güce rakip olan güç ya da güçlerin, hegemon güçle mücadele ettikleri bir alana dönüşebilir. Ayrıca kurumlar, maddi imkânların ve fikirlerin bir birleşimidir ve kendisi de fikirleri ve maddi imkânları etkilemektedir.[10]
Uİ disiplinindeki iki farklı hegemonya yaklaşımına baktığımızda, Hit’nin devlet merkezli bir hegemonya kavramına sahip olduğunu ve sistemin işlemesi için hegemonun gerekli olduğunu vurguladığını; hegemon gücün var olmasını sistem için olumlu olduğunu belirten bir anlayış getirdiğini görmekteyiz. Neo-Gramşiyan Hegemonya anlayışı ise, hegemonya kavramına devlet merkezli bakmak yerine; sistemdeki hâkim ekonomik düzen ve toplumlar arasında özneler-arası anlam ile şekillenen bir hegemonyayı öne çıkardığı görülmektedir.
