TR

Analiz: Covid 19 Sürecinde Kadın Erkek İlişkileri

Küreselleşme etkisiyle beraber toplumsal yaşamdaki hızlı değişimler; gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kadın- erkek eşitliği sorunları yeniden gündeme getirmiştir. Kadınların masalarda bile prensini bekleyen, ev işleri yapan erkeğini bekleyen bireyler olarak görülmesi ataerkil düzen içerisinde kadınlar üzerinde bir baskı  oluşturmuştur.Toplum tarafından sıkça kullanılan anlamı tam olarak bilinmeyen Feminizm kavramı genellikle toplumda erkek düşmanlığı, kadınların erkeklerden üstün olması, kadınların egemen olduğu bir toplum olarak algılanmaktadır. 

Kadınların toplum içinde konumlarını sorgulamaya başlamaları, erkeklerle eşit haklara sahip olmak istemeleri ve ayakları üzerinde durmak istemeleri toplumda kadın sorunsalını gündeme getirmiştir. Kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü kadınların hem iş hayatında yer alabilecekleri hem de ev hayatında başarılı olabilecekleri akademik çalışmalar da yer almaya başlamıştır . Akademik çalışmalarda ve toplumda yer almaya başlayan konuların başında cinsiyet eşitsizliği, ataerkil düzenin kadına yükledikleri sorumluklar kadının toplum içeresinde ki yerinin yeniden sorgulanmasına neden olmuştur.

Toplumdaki eşitsizliğin çözümün araştırırken aynı zamanda kadınların toplum ve aile tarafından erkekler tarafından yaşamış oldukları tehdit, aşağılanma, saldırı ve tecavüz gibi birçok tedirgin edici unsurlara maruz  kalmalarıdır (Sancar, 2009: 121). Feminizm hareketi ataerkil sistemde kadınların erkek egemenliğine karsı yapmış oldukları mücadeledir (Dikici, 2016: 524).   Feminizmin başlıca amaçlarını incelediğimiz de : Bazı kadınlar gücü elinde tutan erkeklerle işbirliği yaparak, eril iktidardan pay alabilir ve çıkarlarını diğer ezilen kadınlardan farklılaştırarak egemen erkek çıkarları ile eklemlenmiş ilişkiler kurabilirler. Bu açıdan bakıldığında farklı kadınlık konumları arasında da çıkar çatışmaları olabileceğini görürüz. Bu farklı kadınlık tanımlarını anlamak için eril iktidar kavramı işlevsel olacaktır. 

 Kadın erkek ilişkileri kendi dinamikleri içinde farklılaşmaktadır.  Feminizm ataerkil düzen içerisinde cinsiyet tanımlanmasının devam ettiğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda geleneksel toplum yapısında kadının sorumluluklarının belirlenmesine karşı çıkmaktadır. Örneğin masalları incelediğimizde bile; pamuk prenses masalında pamuk prensesin prensin olmasına rağmen üvey annesinden kaçışta ormana sığındığı durumda pis bir evi temizlemesi, yemekler yapması ve sığındığı evde yedi cüceleri düzene sokması ve tüm bunlara rağmen bir elma yiyerek hayatındaki prensi beklemesi ataerkil düzen içerisinde kadınlara ev işi yapan ve hayatında bir kadınsan bir prensi seni gelip mutlaka kurtaracaktır mesajı vermektedir (Dökmen, 2006, s. 47). 

Toplum tarafından eril kavramı erkek hegemonyası olarak algılanmaktadır. Eril sistem ise zaman mantığa, matematiğe, formüle oturtulmuş, üzerine felsefeler ve kurallar tabi olan belli bir prensibi işleyiş olarak kabul eden sistematik ve stratejiye dayalı sınırlandırmayı kapsayan sistemdir.  Dişil kavramı ise kadına özgü bir kavram olup dişil sistem dendiğinde; daha çok duygu odaklı olan bir sistemdir. Dişil sistemde aşamalar yoktur. Sevgisel olarak ilerlemeler söz konusudur ve içgüdüsel ilerleme söz konusudur (Elmas, 2012). Bu bağlamda toplum tarafından kabul edilen eril ve dişil sisteme ait belli başlı söz dilimleri mevcuttur.

Kadınlar toplum tarafından kadın, hanım, bayan, karı, abla, yenge, sekreter, bebek, hayat kadını, banu, ece, avrat, dadı, kraliçe, cariye, cadı, kocakarı, şirret şeklinde tanımlanırken, erkekler paşa, lider, adam, erkek kişi, hükümdar, yiğit, cesur, erim, ata, erkek çocuk şeklinde tanımlanmaktadır (Gülden,2006). Toplum tarafından da kabul edilen ve dilimize kadar giren eril ve dişil ayrım hem dilde hem de toplumun her alanında yer almaktadır. Feminizm günümüzde erkek düşmanlığı olarak algılandığı halde aslında erkeklerin elde etmiş olduğu hakları kadınlarında elde etmelerini savunmaktadır. Yalnızca kadınlara yönelik bir politika üretmek yerine toplumdaki cinsiyet olayını “gender” yasal ve toplumsal düzenlemelerle ataerkil toplumun ideolojik alt yapısını oluşmasını sağlamak ve bu bağlamda mücadele verilmesidir. Feminizm kavramı ataerkil düzen içerisindeki cinsiyetçiliği yıkmayı amaçlamaktadır.  Tarih öncesi dönemler incelendiğinde toplum yapıların oluşmasında da kadın erkek ilişkilerin temeli oluşturmaktadır. Güçlü uygarlık tarihleri incelendiğinde kadın erkek ilişki temellerin güçlü kılan toplumlar aile yapısının oluşmasında toplumun geleceğini belirlemektedir.  Bu nokta da kadın erkek ilişkileri toplumun şekillenmesinde önemlidir.  Fakat ne kadın erkekten üstündür ne de erkek kadından üstündür. Su sudur, toprak topraktır. İki farklı element birleştiğinde birbirleri ile uyumludur.

Erkek kadının kadın olduğunu kabul etmediğinde, kadında erkeğin erkek olduğunu kabul etmediği zaman sorunlar ortaya çıkmaya başlamaktadır.  Bu gerçeği kabul etmemiz gerekmektedir. Etmediğimiz zaman hemcinslerimizle olan ilişkilerimizi karşı tarafa yansıtmaya başlarız. 

Bir ilişkiyi ilişki yapan şey iletişimdir. Farklı ülkeler de yapılan araştırmalar da kadın ve erkeğin iki temel özellik ortaya çıkmıştır.

1. Kadınlar konuşmaya önem vermektedir. 
2. Erkekler sorun çözmeye önem vermektedir. 

Kadınların bir günde konuşma sayısı yaklaşık 24.00 bin kelime civarındadır. Erkeğin ise 12.00 bin kelime civarında olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda geleneksel anlamda güç, egemenlik, rasyonellik, iktidar, bağımsızlık, özerklik, kahramanlık ve vatanseverlik gibi kavramlar toplumlarda erillikle ilişkilendirilen kavramlardır. Kadınlar ise zayıf, anne, çocuk yetiştiricisi, erkeğe bağımlı hatta vatanseverlikten uzak olarak görülmektedir (Ersoy, 2009 : 270). Erkek kimliği kadının kimliğinin üzerinde tutulmaktadır. Kadınlar milli çıkarlara karşı dahi birer tehlike olarak görülmektedir.  Eril ve dişil kimliklerindeki farklar daha doğrusu Kabul edilmiş farklar doğal ve değişmez değildir. Biyolojik temelli açıklamalar bir kenara bırakılacak olursa, “cinsiyet eşitsizliğinin toplum hayatına egemen olduğunu nasıl açıklayabiliriz” sorusuna cevap aranması gerekmektedir. 

Günümüzde yapılan araştırmalarda  karantina altındaki çiftlerde boşanma davaları artmıştır. Yapılan araştırma da boşanmaların nedenleri arasında yaklaşık iki ay boyunca karantina altında yaşayan çiftler arasında şiddetli geçimsizlik baş göstermektedir. Resmi rakamlara göre covid19 virüsün merkez üssü Hubei eyaletinde Şubat 2020’de rapor edilen aile içi şiddet, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 300 artış göstermiştir (euronews,2020).

Diğer yandan, salgın öncesi boşanmayı planlayan ancak karantinadan dolayı bunu gerçekleştiremeyen çiftlerin de karantina sonrası başvuru yaptığına dikkat çekilmektedir. Her ne kadar boşanma davaları artmış olsa da bu fikrinden vazgeçen çiftler de olmuştur (milliyet,2020).

Süreç bitmeden boşanmaların azalması için neler yapılmalı : 

• Kadınların ve kız çocuklarının korunma ihtiyaçlarına odaklanmalıdır.  Ev işi iş bölümü planlaması yapılmalıdır.

• Kişinin kendine zaman ayrılmasına izin verilmelidir.

• Özellikle çalışan kadının iş yükünün azaltılması ihtiyacı vurgulanabilir.

• Ücretli ve ücretsiz izin koşullarında kadınlara ve özellikle çocuklu kadınlara avantaj sağlanması gerekliliği vurgulanabilir.

• Evden çalışmalarda çalışma sürelerinde kadınlara avantaj sağlanmalıdır. 

Bu nokta da hepimiz birer çiçek yitirdiğimizi düşünürsek bu süreçte çiçeğe sevgi ile bakarsak güçlü bir aile yapısını oluştururuz. Çiçeği sarmaşığa dönüştürürsek yaşadığımız dönemdeki sorunları çözmek yerine bunları büyütürsek şiddetin arttığı, boşanmaların arttığı ve insanların yalnızlaştığı bir dönem bizi bekliyor olacaktır… 

Kaynakça 

Çağrıcı, A. (2014, Temmuz 25). Feminist Film Teorisi Bağlamında 1980’lerde Atıf Yılmaz Filmlerinde Ataerkilliğin Eleştirisi. Yüksek Lisans Tezi. Sivas.

Dikici, E. (2016). Feminizmin Üç Ana Akımı: Liberal, Marxist ve Radikal Feminizm teorileri. The Journal of Academic Social Science Studies, 43, 523-532

Dökmen, Ü. (2006). Küçük Şeyler 2. İzmir: Sistem Yayıncılık.

Elmas, E. (2012). Ruhsal Gelişimde Eril ve Dişil Sistemler. İndigo Dergisi.

Ersoy, E. (2009). Cinsiyet Kültürü İçerisinde Kadın ve Erkek Kimliği. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,19 (2), 209-230.

Güden, M. P. (2006). Dilde Cinsiyet Ayrımcılığı: Türkçe’nin İçerdiği Eril ve Dişil İfadeler Bakımından İncelenmesi . Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.

Sancar, S. (2009). Erkeklik: İmkansız İktidar; Ailede, Piyasada ve Sokakta Erkekler. İstanbul: Metis

https://www.milliyet.com.tr/pembenar/corona-virus-turkiyede-bosanmalara-yol-acar-mi-6166610, 03.05.2020.

https://tr.euronews.com/2020/03/11/cinde-koronavirus-karantinasinda-kalan-ciftlerde-bosanma-basvurular-ve-aile-ici-siddet-art,03.05.2020

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR