TR

Türk-Yunan İlişkileri: Geçmişin Esiri

Osmanlı Devletinin yıkılma sürecine girdiği dönemlerde Balkanlarda Osmanlıya karşı ilk bağımsızlığını ilan eden azınlık Yunanlılardır. 26 Mart 1821 ‘de Mora yarımadasında Osmanlıya karşı ayaklanma başlatmışlardır. Osmanlı o dönem isyanı bastırsa da bölgede istikrarsızlıklar başlamıştır. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşının kaybedilmesinden sonra Osmanlı yönetimi Edirne ve Londra Antlaşmasında Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımayı kabul etmek zorunda kalmıştır, 1833 yılında Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiş ve Osmanlı-Yunan sınırı Arta ve Volos körfezleri arasında çizilmiştir.

Bağımsızlıktan hemen sonra Yunanistan Osmanlıya karşı irredantizm (yayılmacılık) bir dış politika oluşturmuştur. Bu politikanın temelinde “Megali İdea (büyük fikir)” yatmaktadır. Yunanlıların Megali İdeası; İstanbul’un (Konstantinopolis) merkezini oluşturduğu Bizans-Yunan İmparatorluğunun canlandırılması, Doğu Roma İmparatorluğunun topraklarının Yunan Krallığı’na katılması düşüncesidir.[1]( Kalelioğlu,2008:s108)

1864’den başlayarak Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen 50 senelik bir dönemde Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu aleyhine, Yunanca konuşan nüfusun azınlıkta olduğu bazı bölgeleri de ele geçirecek ve topraklarını üç misline çıkaracaktır.[2](Çelikkol,2015:s22)

Yunanistan Birinci Dünya Savaşı sonrası Batı Trakyayı İkinci Dünya Savaşından sonra Onikiada’yı alarak genişlemesine devam ettirmiş, daha sonra Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak girişimi Türk-Yunan ilişkilerinin daha da gerilmesine sebep olmuştur.

Türk Yunan ilişkilerinde Lozan Anlaşmasından sonra yaşanan ve günümüzde de devam etmekte olan Ege sorunu bağlamındaki sorunlara kısaca bakacak olursak;

WhatsApp-Image-2018-05-01-at-19.33.35-273x300 Türk-Yunan İlişkileri: Geçmişin Esiri

Harita-1 Bağımsızlığını Kazandığında Yunanistan (1833)

Kaynak: Çelikkol, Oğuz(2015),Dünden Bugüne Türk Yunan İlişkilerine Bir Bakış, s.169)

Ege Denizindeki Kara Suları Sorunu ve Statüsü Tartışmalı Adacık ve Kayalıklar

Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 tarihinde başlamış, kesin bir çözüm alınamadan 4 Şubat 1923 tarihinde dağılmıştır. Bu süre içerisindeki oturumlara “Birinci Dönem Görüşmeleri” adı verilmiştir. Lozan Barış görüşmeleri 23 Nisan 1923 tarihinde yeniden başlamış, 24 Temmuz 1923’te Barış Antlaşması ve Ekleri imzalanarak son bulmuştur.

Lozan Konferansları sırasında devletlerin denizdeki sınırları saptanırken 3 mil esasına göre hareket edilmiştir. Bugün ise, Ege Denizi’nde uygulanmakta olan karasuları genişliği her iki ülke için de 6 mildir. Yunanistan ulusal karasuları sınırını 1936 yılında (17 Eylül 1936 Tarihli 230 Sayılı Yasa) Türkiye ise 1964 yılında (15 Mayıs 1964 Tarihli 476 Sayılı Yasa) 3 milden 6 mile çıkarmışlardır. [3](Aksu,2003:s.242-275)

Yunanistan günümüzde Karasuları sınırını 6 milden 12 mile çıkarmak istemektedir. Türkiye’de Yunanistan’ın karasuları sınırını 12 mile çıkarması durumunda Türkiye daha önce açıklamış olduğu savaş nedeni sayma “casus belli” kararını uygulamak zorunda kalacağını belirtmiştir. Yunanistan çatışmayı ilk başlatan taraf olması Türkiyeyi kamuoyu nezdinde yapmış olduğu müdahaleyi meşru kılacaktır. Karlı çıkan taraf Türkiye olacaktır.

Türkiye ayrıca kendisinin BM Deniz Hukuku Anlaşması’na taraf olmadığını, bu anlaşmanın karasularının genişliği bakımından uluslararası teamülü bir hukuk yaratmadığını, karasularının genişliği tespit edilirken yerel şartların ve diğer kıyıdaş ülkelerin haklarının dikkate alınması gerektiğine, Yunanistan’ın kendisine karşı taraf olmadığı bir anlaşmayı ileri süremeyeceğini de işaret etmektedir.[4](Çelikkol,2015:s100)

Ada ve Kayalıkların Silahlandırılması

Geçmişte iki ülke arasında yapılan anlaşmalarla silahsızlandırılmış bir statüde bulundurulması gereken Ege Denizi adalarının zaman içinde silahlandırılmaya başlaması Türkiyeyi güvenlik açısından tedirgin etmektedir. Uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırılan adalardan bir kısmı Oniki Ada bünyesinde bulunmaktadır.[5](Eren,2008:s 63)

Yunanistan’a göre Türkiye ile Yunanistan, BM ve NATO sistemi içerisinde yer aldığı için adaların silahlandırılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Oysa ortak güvenlik sistemine üye olunması, adaların silahlandırılması gibi bir mecburiyeti beraberinde getirmemektedir. Bunun yanı sıra, NATO’ya üye olurken Yunanistan, ittifakı kuran antlaşmanın 8. maddesiyle Türkiye’ye karsı üstlendiği yükümlülüklerin süreceğini de kabul etmiştir.[6](Gürel,1993: 69-70)

Yunanistan, Ege’de karasuları ve kıta sahanlığı üzerindeki haklarının uluslararası hukuktan kaynaklandığını defalarca ifade etmektedir. Ancak, bu hakların kullanılması durumunda Türkiye’nin zararlı çıkacağı çok açıktır. Bu da, uluslararası hukukun en temel ilkelerinden biri olan BMDHS(Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) 300. maddesine aykırı bir durumdur. Bununla birlikte Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkarması BMDHS’nin 15. maddesine de aykırı olacaktır.

lkl-221x300 Türk-Yunan İlişkileri: Geçmişin Esiri

Harita 2. Kardak Kayalığının Bulunduğu Bölge

Kaynak: (Aegean Dispute”, Wikipedia The Free Encyclopedia, 2007,

http://commons.wikimedia.org/wiki/Image:Imia_with_legends.svg,2018)

1996 Yılında iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren Kardak krizi Türkiye’nin Krizi iyi yönetmesiyle savaşa varmadan ABD’nin ara buluculuğuyla çözümlenmiştir. Adacıklardan bayrak ve asker bulundurulmaması kabul edilmiştir.

Hava Sahası ve Fır Hattı Sorunu

Türkiye ve Yunanistan Ege hava sahasıyla ilgili olarak iki sorun mevcuttur. İlk olarak Yunanistan’ın 10 millik hava sahası iddiası;

BM Uluslararası Havacılık Anlaşmasının ve BM ihtisas kuruluşu olan Uluslararası Havacılık Örgütünün (ICAO) getirdiği kurallara göre hava sahası üzerindeki egemenlik, karasuları üzerindeki hava sahası yatay sınırları ile eşittir. Yunanistan Ege’de karasularını 6 mil olarak kabul ederken hava sahasını 10 mil olduğunu öne sürmektedir Türkiye ise Yunanistan hava sahasını, Yunan karasularıyla aynı genişlikte 6 mil olarak kabul etmektedir.[7](Ülger,2008: s96)

İkinci olarak da iki ülke arasında FIR Hattı sorunu;

Dünya hava sahası, uluslararası hava taşımacılığını kolaylaştırmak için “Hava Seyir Bölgelerine ayrılmıştır. Bu hava seyir bölgelerinin her biri de “Uçuş Bildirim Bölgeleri” (FIR) seklinde bölünmüştür.

Ege Denizi üzerindeki FIR hizmetinin verilmesi 1952 yılında, Türkiye’nin de mutabakatıyla, Yunanistan’a verilmiştir. Ege FIR’ıyla ilgili 1980’den sonra yaşanan temel sorun FIR düzenlemelerinin askeri uçakları kapsayıp kapsamadığı noktasındadır. Yunanistan Türkiye üzerinden Atina FIR’ına giren bütün uçakların (sivil veya askeri) önceden bildirimde bulunmalarını talep ederlerken, Türkiye sadece sivil uçakların bildirimde bulunmasını kabul etmekte, Türk askeri uçakları Ege üzerindeki uluslararası hava sahasına Atina FIR’ına önceden bildirimde bulunmadan girmektedir. [8] (Çelikkol,2015:s104)

Azınlıklar

Genel olarak ifade etmek gerekirse; Yunanistan azınlıklarının önemli bir bölümü Balkan savaşları sonucunda bu ülkenin denetimine giren topraklarda yaşayan halklardan kaynaklanmaktadır. Türkiye ile Yunanistan arasında 1923 Lozan Barış Antlaşmasının ardından Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları dışında kalan nüfus mübadele edilmiştir. Günümüzde de Türkiye İle Yunanistan arasında yaşanan sorunlardan biride Türk azınlıklarına karşı Yunanistan’ın uygulamış olduğu ayrılıkçı politika olmuştur.

WhatsApp-Image-2018-05-01-at-19.33.28-300x151 Türk-Yunan İlişkileri: Geçmişin Esiri

Harita-3 Türkiye ve Yunanistan

Kaynakça: ( Çelikkol, Oğuz(2015),Dünden Bugüne Türk Yunan İlişkilerine Bir Bakış, s.174)

 

Kıbrıs

Türkiye ve Yunanistan arasında hala çözülemeyen bir kriz haline gelen sorunlardan bir diğerini de Kıbrıs meselesi oluşturmaktadır. Kıbrıs Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı 19. Yüzyıl başından itibaren “Megali İdea”nın hedefi olmuştur.

Yunanistan’ın desteğiyle Kıbrıs’ta kurulan EOKA örgütü ilk önce İngiliz halkına daha sonra da Türk halkına yönelik şiddet eylemlerine başlamıştır. Olaya İngiltere müdahale etmiştir ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında 1959 yılı Ocak ayında Zürih’te başlayan görüşmeler başarıyla sonuçlanmış, Türkiye ile Yunanistan bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni doğrudan Zürih Antlaşmasını ve Antlaşma ’ya eklenen diğer iki Antlaşmayı (Garanti ve İttifak Antlaşmaları) 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te imzalamışlar, aynı Antlaşmalar 19 Şubat tarihinde Londra’da bu kez İngiltere’nin katılmasıyla üçlü olarak imzalanmış.

Kıbrıs’ın bağımsız bir Cumhuriyet olmasının ardından yatışması beklenen ortam, Kıbrıs yönetiminde bulunan Rumların Kıbrıs Türklerinin anayasal haklarını kısıtlamak istemesi ve ayrıca Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanma amaçlı eylemleri sonucu iyice gerilmiştir. 1964 yılında ada da Türklere karşı bir katliama başlamışlardır. Türkiye adaya müdahale edeceğini ABD’ye bildirmiştir. ABD’de Türkiye’ye tepkisi sert olmuş, Başkan Johnson Başbakan İsmet İnönü’ye 5 Haziran günü gönderdiği mektupta Türkiyeyi adaya yapacağı bir müdahalede Amerikan silahlarının kullanılmaması konusunda uyarmış ve daha da ileri giderek Türkiye’nin müdahalesinden sonra Sovyetler Birliği Türkiye’ye karşı bir tehditti söz konusu olursa NATO yardımına güvenemeyeceğini belirtmiştir. Johnson mektubu Türk Dış Politikasında farklı ittifak alternatiflerinin de aranması gerektiğini ortaya koymuştur. Türkiye bu süreçten sonra kendi silah teknolojisini geliştirmeye yönelmiştir.

1973 Kasım da Makarios ile Yunanistan’da askeri iktidarı devralan Cunta Lideri Gizikis’in ilişkileri son derece gerginleşti. 15 Temmuz 1974’te, Yunan subaylarının yönetimindeki Ulusal Muhafız Gücü adada hükümet darbesi yaparak EOKA’cı Nikos Sampson’u cumhurbaşkanlığına getirdi. Başbakan Bülent Ecevit, bu ENOSİS girişiminin durdurulması için 17 Temmuz 1974’te davetsiz olarak Londra’ya gitti. Yunanistan’ın, Kıbrıs’a yapmış olduğu müdahale ile garantörlük hakkını kaybetmiş sayılacağından, İngilizlere ortak müdahale çağrısında bulundu. İngiltere’nin bu öneriyi kabul etmemesi üzerine Türkiye, tek taraflı olarak müdahale hakkını kullanmaya karar verdi. 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’a, “Barış Harekatı’na” başlandı. Bu harekatın amacı, Kıbrıs Türklerine ve Rumlarına barış getirmek, federatif bir idare ile yönetilecek bağımsız bir Kıbrıs devleti kurmaktı. Türkiye’nin adaya müdahalesiyle ada ikiye bölünmüştür. 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanından sonra BM Güvenlik Konseyi aldığı kararla bağımsızlık kararını hukuki olarak geçersiz saymıştır.

WhatsApp-Image-2018-05-01-at-19.33.35-1-300x185 Türk-Yunan İlişkileri: Geçmişin Esiri

Harita-4 Türkiye’nin Askeri Harekatından Sonra Kıbrıs

Kaynakça: Çelikkol, Oğuz(2015),Dünden Bugüne Türk Yunan İlişkilerine Bir Bakış, s.175)

Kıbrıs Adası açıklarının petrol ve doğalgaz zengini olması Türkiye ve Yunanistan’ı başta olmak üzere birçok enerji firmalarını heyecanlandırsa da bölgedeki sorunlardan kaynaklı bir arama çalışmaları yapılamamaktadır. İki milletin sorununa çözüm bulabilmek için birçok enerji şirketi ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimleriyle Annan planıyla iki toplumlu arasında yeni bir müzakere süreci başlatmak istese de sonuç alamamıştır.

2004 yılında Kıbrıs Rum Kesiminin Avrupa Birliği’ne tam üye olması iki toplum arasındaki görüşme sürecini bir süre için dondurmuştur.

Bölgedeki Güncel Yeni Gelişmelere Bakacak Olursak;

Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik devam etmektedir. “Yunanistan’ın Kardak bölgesini ve Ege’deki bazı adacıkları Avrupa Birliğinin (AB) ‘Natura 2000’ çevre programına dahil ettiğini açıklamıştı. “Natura 2000 Dünya Kuşları Koruma Örgütü (Birdlife International) Direktifinin iki tane “eki” var. Kuş Direktifinin 4. maddesi diyor ki birinci listedeki türler için koruma alanları ilan etmek zorundasın. Bu alanlara “Özel Koruma Sahası” deniyor. Her ülke AB’ye üye olduğu gün bu alanları ilan etmek durumunda.”[9] (bahtiyarkurt.wordpress.com,2018)

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy da açıklama olarak; Natura 2000, Corine Kuş Direktifi gibi çevre programlarının genel amaç ve içeriğine ilişkin herhangi bir itirazının bulunmadığının altını çizdi. Sözcü Aksoy, bunun yanı sıra, Yunanistan’ın, Ege sorunları bağlamında söz konusu programları öteden beri istismar ettiğinin bilindiğine dikkati çekerek, Yunanistan’ın bu defa da bir yasama çalışmasıyla AB çevre programlarını istismar ettiğini vurguladı.

Yunanistan’ın, 1996’daki Kardak krizini müteakip, Kardak kayalıkları ile Ege’de egemenliği uluslararası anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş bazı ada, adacık ve kayalıkları siyasi mülahazalarla Natura 2000 programına dahil ettirdiğini belirten Aksoy, “Yunanistan’ın Natura 2000 ve AB çevre programları bağlamındaki politikalarına ilişkin ülkemizin tutumu AB Komisyonu’na 1998’de ayrıntılı olarak resmen iletilmiştir.” ifadesini kullandı.[10] (aa.com.tr,2018)

Kıbrıs’ta son günlerde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde Yayınlanan haftalık Cyprus Weekly gazetesi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin tarafların geçtiğimiz gün sunduğu önerilerin çerçevesini belirlediği iddia edilen belgeyi yayınladı haberi basında ve Türkiye tarafında geniş yankı uyandırdı. Bilindiği gibi BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Kıbrıs’taki iyi niyet misyonuna ilişkin Mayıs 2015-Ağustos 2017 dönemini kapsayan 28 Eylül 2017 tarihli raporunun nihai metni soruna nasıl çözüm bulanacağı konusundaki paket önerilerini, Guterres’in oluşturduğu çerçeve doğrultusunda taraflarca hazırlanıp sunmuştu. Ancak BM Genel sekreteri Guterres’in öncülük ettiği nihai Metin yeni yayınlandı. Peki bu Gutterres Çerçeve belgesi neyi amaçlıyor kısaca değinecek olursak; Güvenlik ve Garantiler” başlığı altında, mevcudun devamı yerine yeni bir güvenlik rejimine ihtiyaç olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirten BM Genel Sekreteri, Garanti Anlaşmasında yer alan “müdahale hakkı”nın sona erdirilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Yürürlükte olan garanti sistemi yerine tüm Kıbrıslıların kendilerini güvende hissedeceği yeni bir sistem konması gerektiğini kaydeden Guterres, yeni uygulama mekanizmasında Kıbrıs dışında unsurların da yer alacağından bahsediyor.

Mülkiyet konusunda iki prensibe dikkat çekti;
Belgede, mülkiyet konusunda iki prensibe dikkat çeken Guterres, bunlardan bir tanesinin oluşturulacak rejimin, toprak ayarlamasına tabi bölgelerde yüzde 100 olmamak kaydıyla yerinden edilen bireylerin öncelik tanınmasına olanak sağlaması olduğunu belirtti. İkinci prensip ise, toprak ayarlamasına tabi bölgelerin dışlında kalan bölgelerde yüzde 100 olmamak kaydıyla kullanıcılara öncelik tanınması.

Belgenin yayınlanmasından sonra Güney Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkan Mustafa Akıncı Guterres belgesi Hakkı’nda açıklaması ise ; “Rum tarafı Guterres Çerçevesini sulandırmadan sunulduğu şekliyle kabul etmeye hazırsa ‘Stratejik bir paket anlaşması’ olarak ilan edelim” dedi.

Konfederasyon ya da iki devletli çözüm fikrinin, her gündeme geldiğinde böylesi bir çözümün masa başında elde edebileceğimiz bir edebileceğimiz bir şey olmadığını söylediğini anımsatan Cumhurbaşkanı, “Güney Kıbrıs’tan da zaman zaman buna dair bazı fikirler ortaya atılsa da bunlar inandırıcı değildir. Ciddi ve inandırıcı olsa, elbette bu da değerlendirmeye alınabilirdi. Ne var ki böylesi bir formül konjonktür uygunsa ve dış ilişkiler bağlamında bunu sağlayacak güçte ilişkiler inandırıcı değildir. Ciddi ve inandırıcı olsa, elbette bu da değerlendirmeye alınabilirdi. Ne var ki böylesi bir formül konjonktür uygunsa ve dış ilişkiler bağlamında bunu sağlayacak güçte ilişkiler varsa belki o zaman gerçekleşebilir. Ancak bugün siyasi atmosferin buna elverişli olmadığı ortadadır. Bizi en son tanıyacak olan taraftan, yani Rumlardan bizi ayrı devlet olarak tanımasını beklemek gerçekçi değildir” şeklinde konuştu.[11](www.yeniduzen.com,2018)

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs Konferansının geçen temmuz ayında sonuçsuz kalmasıyla sona eren kapsamlı müzakere sürecine dair gerçekleri açık bir şekilde yansıtmadığı görülen Birleşmiş Milletler (BM) Kıbrıs raporunun, bu haliyle beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu bildirdi.
Bu kapsamda Guterres’in, sürecin son aşamasında yaşananlara atıfta bulunarak, “müzakerelerin sonuçlandırılması için siyasi irade, cesaret ile kararlılık, karşılıklı güven ve ilgili tüm tarafların önceden değerlendirilmiş riskleri almaya hazır olmaları gerektiğine kanaat getirdiğini”vurgulamasının not edildiği belirtilen açıklamada, Guterres’in bu ifadelerle Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını kastetmediğini açık olduğunun altı çizmişti.[12](www.yeniduzen.com,2017) 2017 yılında Yeniden gündeme gelen Guterres belgesine yönelik Türkiye tarafından şu anlık bir açıklama yapılmamıştır.

Guterres Çerçevesi fikrinin iki tarafa açısından bir çözüm getirip getirmeyeceğini şu anlık kestirmek zor gibi görünse de, Gutterres Çerçevesinin Türk tarafının garantörlük Hakkı’nı ortadan kaldırması Türkiye’nin kabul edeceği bir anlaşma olmadığı açıktır.

Guterres Çerçevesinin içeriğini(http://www.yeniduzen.com/iste-bm-kibris-raporu-orijinal-ing-94865h.htm)okuyabilirsiniz.

Bir diğer sorun ise 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Hükümetine karşı gerçekleştirilmiş hain darbe girişiminin sonucunda FETÖ’cü üyeler Yunanistan’a kaçmışlardır. Türk Hükümeti FETÖ’cülerin iadesini talep edilse de Yunanistan Hükümeti iadeyi kabul etmemiş ve kendilerinin yargılayacağını dile getirmişlerdir.

Edirne’de 1 Mart’ta, 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığına bağlı “Hudut kartalları” adlı sınır birliği ekipleri, devriye görevi sırasında Pazarkule yakınlarında Yunanistan ordusuna mensup teğmen ve astsubay çavuş rütbelerindeki 2 askeri, askeri yasak bölgede yakalamıştı. Tüfeklerine el konulan askerler, Edirne Jandarma Komutanlığına teslim edilmişti. Jandarmadaki işlemleri tamamlanan ve adliyeye çıkarılan iki asker, savcılıktaki ifadelerinin ardından “askeri casusluğa teşebbüs” ve “askeri yasak bölgeye girmek” suçlarından tutuklanmaları talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmişti. Hakimlik, 2 Mart’ta teğmen Aggelos Mitretodis ile astsubay çavuş Dimitros Kouklatzis’in askeri yasak bölgeye girmek suçundan tutuklanmasına karar vermişti.[13](aa.com.tr,2018)

Çipras, partisi SYRIZA’nın meclis grubunda yaptığı konuşmada ülkesinin Türkiye ile ilişkilerini değerlendirdi. İki Yunan askerin Türkiye’de tutuklu bulunmasıyla ilgili Avrupa Birliğinin (AB) Yunanistan’a verdiği desteği anımsatan Çipras, Türkiye ile yaşadıkları anlaşmazlıkları çözme noktasında, her zamankinden daha fazla uluslararası destek gördüklerini savundu. Yunan askerlerin geri gönderilmesi çağrısında bulunan Çipras, buna yönelik herhangi bir ön koşulun kabul edilemeyeceğini söyledi.[14]( aa.com.tr,2018)

AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Edirne’de tutuklu bulunan iki Yunan askerin serbest bırakılması çağrısında bulundu. Juncker, Atina ziyareti kapsamında Yunan meclisinde milletvekillerine hitap etti. Bulgaristan’ın Varna kentinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Türkiye-AB zirvesinde bir araya geldiklerini hatırlatan Juncker, “Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’de hukuka aykırı faaliyetlerde bulunmaya devam ediyor. Varna’daki toplantıda Erdoğan’a, komşularıyla iyi ilişkilerine ve uluslararası hukuka saygı duyma gereğini anımsattık.” diye konuştu. Juncker, Edirne’de askeri yasak bölgede yakalandıktan sonra tutuklanan 2 Yunan asker konusuna değinerek, “İki Yunan askeri de unutmayalım. Bana kimse ‘Bu iki askerin varlığı Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturuyor’ demesin. Mutlaka serbest bırakılmalılar.” ifadelerini kullandı. [15](aa.com.tr,2018)

Son olarak Yunanistan da ülke çapında “Yunanistan ve Dünya 2018” adlı bir anket gerçekleştirildi. Yunan basını, Türkiye hakkında sonucunu şöyle paylaştı; ankete göre, Yunan halkının yüzde 44’ü Türkiye’yle savaş ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Yunanistan’da yapılan ankette çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Public Issue isimli kuruluş tarafından hazırlanan ve Yunanistan-Türkiye hattındaki ilişkiyi mercek altına alan ankette Yunan halkının yaşanan gelişmelere nasıl tepki verdiği ortaya çıktı. Ankette, Türkiye-Yunanistan ilişkisinin önceki yıla oranla kötüye gittiğini söyleyenlerin oranı yüzde 81 iken, ankete katılanların yüzde 2’si ikili ilişkilerin geliştiğini söyledi. Aynı soruya, “Bir şey değişmedi” diyenlerin oranı ise yüzde 16. Aynı ankette Yunanların yüzde 67’si Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmemesi gerektiğini söylerken, araştırmada Türkiye ile Yunanistan arasında savaş yaşanma ihtimali de gündeme geldi. Anketteki soruları yanıtlayan Yunanların yüzde 52’si iki ülkenin savaşa girmeyeceğini savunurken, yüzde 44’ü gelecek yıllarda savaş olasılığının yüksek olduğunu söyledi.[16] (sptnkne. ws,2018)

Son yapılan anket sonucuyla Türkiye İle Yunanistan’ın ilişkilerinin kısa vadede çözüme kavuşacağını ön görmek mümkün görünmüyor. Yunanistan 1933 yılında Osmanlıdan ayrılıp bağımsız olduğu zamandan beri Türkiye ile yaşamış olduğu sorunların temelindeki Yunanistan’ın Megali İdea düşüncesi yatmaktadır. Bu düşüncesinden dolayı Türkiye’ye karşı İrredantizm politikası gütmektedir. Türkiye ile yaşamış olduğu Ege Denizindeki Kara Suları Sorunu ve Statüsü Tartışmalı Adacık ve Kayalıklar, kara suları, kıta sahanlığı, ada ve kayalıkların silahlandırılması, hava sahası ve FIR hattı sorunu, azınlıklar ve Kıbrıs sorunları iki ülke arasında tarih boyunca gerilimin tırmanmasına sebep olmuş olaylardır. Günümüzde son gelişmeler göstermiştir ki Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinin gerek siyasi çevre nezdinde gerekse halk nezdinde çözüm odaklı bir görüşün olmaması tarih boyunca devam eden bu gerginliği sonlandıracak gibi gözükmemektedir.

Bu makale Ceyda KURT tarafından kaleme alınmıştır.


KAYNAKÇA

  1. Kalelioğlu, Oğuz(2008) Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea, Ankara Üniversitesi Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi.
  2. Çelikkol, Oğuz(2015), Dünden Bugüne Türk-Yunan İlişkileri, Bilgesam Yayınları, İstanbul.
  3. Fuat Aksu, (2003),“Türk-Yunan İlişkilerinde Güvenlik ve Güven Arttırma Çabaları”, Soğuk Savaş Sonrasında Avrupa ve Türkiye, Cem Karadeli (der.),Ayraç Yayınları, Ankara.
  4. Çelikkol, Oğuz(2015), Dünden Bugüne Türk-Yunan İlişkileri, Bilgesam Yayınları, İstanbul.
  5. Eren, Şafak(2008), Ege Deniz Temelinde Türk-Yunan İlişkileri, S.63
  6. Gürel, Şükrü Sina,(1993) Tarihsel Boyut içinde Türk Yunan ilişkileri ( 1821-1993 ),Ümit Yayınları, Ankara.
  7. Ülger, Kaya İrfan (2008)Türk-Yunan İlişkilerinde Ege Sorunları, Derin Yayınları, İstanbul
  8. Çelikkol, Oğuz(2015), Dünden Bugüne Türk-Yunan İlişkileri, Bilgesam Yayınları, İstanbul.
  9. Kurt,Bahtiyar(2010) Natura 2000 Nedir? Türkiye’yi neler bekliyor? https://bahtiyarkurt.wordpress.com ,2018
  10. Demirci,Zühal(2018),Türkiye’den Yunanistan’a ‘Kardak’ tepkisi https://aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyeden-yunanistana-kardak-tepkis31.03.2018 ,
  11. Guterres Çerçevesini Stratejik plan ilan edelim. http://www.yeniduzen.com/guterres-cercevesini-stratejik-paket-ilan-edelim-101811h.htm ,2018
  12. BM Raporu: ‘Bekletileleri Karşılamaktan Uzak’ www.yeniduzen.com/bm-raporu-beklentileri-karsilamaktan-uzak-94874h.htm
  13. Yılmaz,Tuğçenur(2018),Dışişlerinden Yunan makamlarının açıklamasına tepki,https://aa.com.tr/tr/turkiye/disislerinden-yunan-makamlarinin-aciklamasina-tepki ,2018
  14. Top, Naci Furkan,(2018) Çipras’tan Türkiye açıklaması, https://aa.com.tr/tr/dunya/ciprastan-turkiye-aciklamasi 23.04.2018,2018
  15. Top,NaciFatih(2018), Juncker’den ‘iki Yunan askerin’ serbest bırakılması çağrısı, https://aa.com.tr/tr/dunya/junckerden-iki-yunan-askerin-serbest-birakilmasi-cagrisi 26.04.2018 ,2018
  16. Anonim(2018) Yunan basını, Türkiye hakkında hazırlanan bir anketin sonucunu paylaştı. Ankete göre, Yunan halkının yüzde 44’ü Türkiye’yle savaş ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi, https://sptnkne.ws/hwND, 2018

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR

blank