FATİH SULTAN MEHMED’İN KİŞİLİĞİ VE DEVLET YÖNETİMİ ÜZERİNE TETKİKLER
(INSPECTIONS ON THE PERSONALITY AND STATE ADMINISTRATION OF MEHMET THE CONQUEROR)
YÜKSEL GÜRBÜZ[1]
ÖZ
İki dönem ve 32 yıl boyunca (1444-1446), (1451-1481) Osmanlı Devleti’nin yapısını ve bakış acısının çehresini değiştiren ölümünün üzerinden 540 yıl geçmesine rağmen kendisinden hala söz ettiren, hükümdarlık devrinden sonra gelen özellikle ‘’Yükseliş Devri’’ padişahların izinden gitti. Türk bankomatlarında resmi olan tek padişah olan II. Mehmed ya da Avrupalıların kendisine taktıkları lakap olan ‘’Büyük Türk’’ unvanını neden hak ettiğini, devlet yapısında nelerin değiştirdiğini ve Devlet yapısından İmparatorluğuna evirilmesini gözden geçirdik. II. Mehmed‘in hem siyasi görüşü hem de dünya görüşünü inceledik.
Anahtar Kelime: Platon, Mehmed, Osmanlı Devleti
ABSTRACT
For two periods and 32 years (1444-1446), (1451-1481), which changed the structure of the Ottoman Empire and the face of the perspective of the Ottoman Empire, although 540 years have passed since his death, the “ Ascension Age ”, which came after the reign, especially the sultans’ followed in the footsteps. We reviewed why he deserves the title of Mehmed II, who is the only official in Turkish banknotes, or the “Grand Turko”, nicknamed by the Europeans, what has changed in the state structure and how it evolves from the state structure to the Empire. We examined both Mehmed II’s political view and worldview.
Keywords: Platon, Mehmed, Ottoman Empire
GİRİŞ
Platon’a göre devlet canlı birer organizma gibidir. Devletin her organları çalışırsa işleyiş sıkıntısız ilerler ve insan vücudu gibi de yaşamaya devam eder. Platon’a göre devlet ve sivil kurum ayrı varlığını sürdüremez. Sonuçta organlarından biri iflas ederse insan bedeni iflas eder bu durumdan çıkarılacak en iyi sonuç; kurumlardan herhangi biri işlevini görmezse devlet yaşamını sürdüremez (Platon, 2010, s. 1-10). Platon devleti yöneten kişinin; bilge bir kral olmasını aynı zamanda felsefe yapan, yöneticilere göre daha bilgili olmasını söylemiştir. Platon’a göre de bu ideal devlet anlayışı idi (Demir K. A., 2019, s. 206). Platon’un devlet anlayışının temel prensiplerinin de bakıldığı zaman II. Mehmed’in karşıladığı gözüküyor. II. Mehmed Türkçe hariç Farsça, Latince, Arapça, Yunanca, İtalyanca, İbranice, Slavca ve Sırpça biliyordu. Fatih âlimleri korur kollardı. Resmini çizdiren ilk padişahtır. II. Mehmed’in okuduğu hatta yanında bulundurduğu kitaplardan bazıları İbn-i Sina’nın El İşarat, Gazzali’nin Tehafüt-ü Felasife, Sühreverdi’nin Hikmet-i İşrak, Konevi’nin Miftah’ul Gayb’dır. Topkapı Sarayı Müzesinde üç binden fazla eser bulunduğunu bunların 632 tanesi yabancı kitapların olduğu bu kitaplarından çoğununda II. Mehmed’in özel kitapları olduğu da biliniyor. II. Mehmed’in kitaplarının birçoğunu oğlu II. Beyazıt’ın özel olarak isimlendirdiğini de biliniyor. II. Mehmed aynı zamanda ilim toplantılarını seven ve sözlü mülakat ortamlarını da katılan padişahtır. Bir rivayete göre Molla Zeyrek ve Hocazade’nin ilmi münazarası tam 6 gün sürmüş.
Aynı zamanda devlet yapısını da ele almış olduğu Kanunname-i Al-i Osman ya da daha çok ‘’Fatih Kanunnamesi’’ olarak bilinen yasalarıyla âdem-i merkeziyetçi yapıdan, mutlak merkeziyetçi yapısına dönüştürmüştür. II. Mehmed’in Osmanlı’ya yaptığı en büyük miraslardan biri de yazdığı kanunlardır. II. Mehmed Kanunname-i Ali Osman’ın Bab-ı Sani’de yer alan ‘’ Ve her kimesneye evlâdumdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl itmek münâsibdür. Ekser-i ulemâ dahi tecvîz itmişdür. Anunla âmil olalar.’’[2] maddesi ile I. Ahmed’e kadar sürecek olan Kardeş Katli‘ ni getirtmiş, devletin taht kavgası yüzünden otoritesinin sarsılmasını önlemiştir.
Sadece bu paragrafta bile Fatih Sultan Mehmed’in diğer otuz beş padişahtan niye ayrıldığını açıkça gözüküyor. Fatih Sultan Mehmed iyi bir devlet adamı, komutan ve Platon’un İdeal Devlet’teki bilge kral ütopyasına da uyuyor.
1. SALTANAT VERASET DEĞİŞİKLİĞİNE DAİR İNCELEME
Osmanlı’da veraset sistemi hakkında II. Mehmed’e kadar geçerli kanun yoktu. Osman Beg; babası Ertuğrul doksan yaşına merdiven dayadıktan sonra 1281 yılında vefat etti. Osman, amcası Dündar Bey ile aşiret liderliği üzerine çatışmaya girdi. Osman’ı aşiretin savaşçı ve gençleri desteklerken, Dündar Bey’i ise Kayı’nın ileri gelenleri destekliyordu. En sonunda yapılan çatışma sonucunda Osman Beg, Dündar Bey’i öldürerek Kayı lideri oldu (Sakaoğlu, 1999, s. 392-395). Akabinde bazı araştırmacılara göre 1299 yılında Osmanlı Devleti bağımsız oldu. Halil İnalcık’a göre 1302 yılında Osmanlı-Bizans Koyunhisar Savaşı ile Osmanlı Devleti bağımsızlığını kazanmıştı. Türk geleneklerinde her ne kadar kendisinden sonra veliaht seçse de diğer kardeşleri isyan çıkarırlardı. Çünkü her biri kendini Tanrı’nın inayetiyle tahta hak iddia ediyordu. Osman Beg, oğlu Orhan için namzet seçtiğinde; ‘’Hem eyidürdi kim, oğlum Orhan benim zamanımda şevket bulsun.’’ Osman vefat ettiğinde oğlu Alâddin Orhan’a ‘’Babamız yaşarken seni seçti.’’ diyerek kardeşine isyan etmedi. I. Murad abisi Şehzade Süleyman Çelebi öldüğü için tahta tek varis kalmıştı. 1362 yılında I. Kosova Savaşı’nda I. Murad Sırp milliyetçisi olan Milos Obilic tarafından Müslüman olma vaadiyle öldürüldü. Bu savaş sonucunda devletin ileri gelenleri tarafından I. Beyazıt hükümdar seçildi. Kardeşi Yakup Çelebi’ni de savaş sonucunda katlettirmiştir. Böylece gayri nizami ile kardeşini öldüren ilk padişah oldu. Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşı’nda Timur’a karşı yenilince de ortaya çıkan Fetret Dönemi (1402-1413) ‘nde Yıldırım’ın tüm oğulları tahta çıkmak için birbirleriyle savaştı ve kardeşlerini bertaraf eden ‘’Kirişçi’’lakaplı I. Mehmet tahta geçti. Ancak şehzade Murat Çelebi haricinde oğlu Şehzade Mustafa Çelebi’yi Bizans İmparatorluğu’na karşılıklı antlaşmalar sonucunda esir vermiştir. I. Mehmet 1421 yılında vefat ettiği zaman Amasyalı Beyazıt ve I. Çandarlı İbrahim Paşalar Murad Çelebi’ye haber vermişler ve 40 gün boyunca vefatını yeniçerilerden saklamışlardır. I. Mehmet ise vefatı saklanan ilk padişah olmuştur. Daha sonraki yıllarda II. Murat önce amcası Düzmece Mustafa Vakası ile uğraşıp amcası Mustafa Çelebi’yi bertaraf etmiştir. Daha sonra küçük kardeşi Mustafa Çelebi isyanı ile uğraştı. Bizans’ın serbest bıraktığı Mustafa Çelebi özellikle Rum topraklarında taraf topladıysa abisi II. Murat’ın ordusuyla baş edemedi ve Bizans’a tekrar kaçtı. II. Mehmed ise ikinci kez tahta geçtiğinde ilk işi 2 aylık kardeşini nizam-i âlem için katlettirmiştir.[3]
Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar bakıldığında bir veraset sistemin olmadığı, en büyük olan şehzadenin değil bilakis paşaların desteklediği şehzadenin tahta çıktığı bir dönemdir. Ayrıca Osmanlıların ilk dönemlerinde isyan çıkarmazsa öldürülmeyen şehzadeler yeri geldiğinde vezir bile oluyordu. Süleyman Çelebi Rumeli topraklarında o zamana kadar sancakbeyliği yapan ilk şehzade idi. Bu sürece kadar sadece Yıldırım Beyazıt’ın olası kardeş isyanını engellemek için kardeşi Yakup Çelebi’yi savaş sonunda öldürmüştür (Paşazâde, 2010, s. 10).
İlk yedi padişahın tahta çıkarken ki yaşanan vesayet tartışmasının nihai sonucunda II. Mehmed ile Karamani Mehmet Paşa ile hazırlattığı Fatih Kanunnamesi ile daha önce yazdığımız gibi ‘’Tahta geçen kişi, kardeşlerini öldürebilir.’’ maddesi ile bu konuda I. Ahmed’e kadar sürecek olan Kardeş Katli’ni yasalaştırmıştır. Bu karar yeri geldiğinde taht kavgalarını engellese de III. Mehmed’in tek gecede 19 kardeşini öldürmesi padişahın ruh ahvalini bozmuştur.[4] Aynı zamanda İstanbul halkının padişahtan nefret etmesini de sağlamıştır. I. Ahmed döneminden sonra ‘’Ekber ve Erşed Sistemi’’ ile tahta en yaşlı ve en akıllı kişiler tahta çıkmıştır. Bundan da anlaşılacağı üzere I. Ahmed öldükten sonra kardeşi I. Mustafa tahta çıkmıştır. Yine de uzun bir zaman diliminde tahta geçen padişahlar kardeşlerini katlettirmiştir. Örneğin II. Osman kendi annesinden olmayan kardeşi Şehzade Mehmed’i; IV. Murat ise kardeşleri Şehzade Süleyman, Şehzade Beyazıt ve Şehzade Kasım’ı öldürmüştür. Daha sonra Ekber ve Erşed sistemi son padişah Vahdettin’e kadar devam etti. Akabinde 1 Kasım 1922 yılında saltanat kaldırılınca Osmanlı Devleti resmen sonlanmış oldu. (Akbulut)
2. FETİH VE SİYASET YÖNETİMİ
Fatih Sultan Mehmed iki kez tahta çıkan üç padişahtan biridir.[5] 1443 yazına doğru Sultan Murad oğlu Mehmed Çelebi’yi devlet yönetiminde deneyim kazanması için eski Türk ananesi (töre) hükümleri gereği Edirne’den Manisa’ya Saruhan Sancakbeyliğine gönderdi. Yanına tuğ ve sancak ve de lalası Kassab-zâde Mahmud ve Nişancı İbrahim Bey ile alarak yola çıktı ancak 1444 yılında Sultan Murad bu sefer tahta çıkması için davet edildi. (İnalcık, 2021, s. 61) Ancak Dukas’ın anlatımına göre şöyle bir hadise gerçekleşmiştir.
‘’Kış gelmek üzereyken Amasya’dan oğlu Alâeddin’in bir kölesi gelerek onun ölümü haberini verdi. Murad büyük bir yasa büründü, çünkü Alâeddin ancak 18 yaşındaydı, çok yakışıklı ve yiğit idi. Yas sona erince bütün başa gelen idarecilerini ve beylerini çağırıp bütün tebaasının hükümdarı ve başı olmak üzere kendisinin ikinci oğlunu, henüz delikanlılığa geçme yaşında çocukcağızın biri olan Mehmed’i tayin etti, kendisi Anadolu’ya geçti, sıradan bir bey gibi Bursa’da yaşamaya başladı’’. (Doukas, 2008, s. 196)
İlk kez tahta çıktığında buluğ çağına yeni giren II. Mehmed ilk iki yılında birçok sorunlarla karşılaştı. Bunların en başında paşaların çatışması idi.[6] Babası II. Murad tahtı oğluna bırakmasına rağmen barışçı olan Çandarlı Halil Paşa’yı veziriazam olarak yerinde bırakmıştı. Ancak Rum akıncılar ve divanda savaşçı paşalar olan Şahabettin ve Zağanos Paşalar, Çandarlı Halil Paşa’yı devre dışı bırakmaya çalışıyordu. Bu sırada Hurufi İsyanı çıktı. Bu süreçte II. Murat’ın yokluğunu fırsat bilen Macar Kralı Wladislaw ve Komutan Hunyadi Janos Edirne-Segedin Antlaşmasını yok sayıp Haçlı Birliğini oluşturdular. Varna Muharebesi’nde Haçlı Birliğini yenen II. Murad her ne kadar bu seferi oğlu adına yapmış olduğunu iddia etse de ileri ki süreçte yeniçeri ayaklanması sonucunda II. Mehmed tahtı babasına devretmiştir. Bu yeniçeri isyanı Osmanlı Tarihinde ilk yeniçeri isyanı idi. Bunu planlayan ise tartışmasız Çandarlı Halil Paşa’dır (Gürbüz, 2021).
1451 yılında ikinci kez tahta çıktığında II. Mehmet divanda fazla bir değişiklik yapmadı. Çandarlı Halil Paşa yine sadrazamlık makamında devam etti. Ancak bu sefer on dokuz yaşında olan ve ilk taht cülusuna göre daha tecrübeli olan II. Mehmed ilk hedefi; İstanbul’u fethetmektir. Şunu da daha belirtmek gerekiyor ki bir Osmanlı tarihçisine göre şehir sahip olunacak bir kadın gibi bekliyordu (Solnon, s. 28). Daha önce birçok kez kriz atlatmış olan Çandarlı Halil Paşa’nın barış yapılmasını aksi halde İstanbul’u kuşatılırsa yeniden Haçlı Seferleri olacağını divan toplantısında sıkça belirtse de Şahabettin ve Zağanos Paşaların ısrarlı politikası ve II. Mehmed’in sağlam dirayeti sayesinde İstanbul fethedildi. II. Mehmed’in İstanbul fethettikten sonraki ilk icraatı Çandarlı Halil Paşa’yı önce tutsak etmiştir daha sonrasında öldürtmüştür. Böylece II. Mehmed karşısındaki en güçlü rakibini bertaraf ettirmiş oldu. Bundan sonra uzun bir süre boyunca Türk kökenli veziriazam atanmadı. Genel anlamda devşirme usulü ile vezirler atanmıştır. Fatih Sultan Mehmed’in Türk kökenli vezir atamamasının sebebi Türklerin bağımsızlık duygusunun yüksek olması ve her an isyan çıkartmalarını önlemektir.
İstanbul’u fetheden II. Mehmet üç gün boyunca ganimet[7] olarak şehrin yağmalanmasını izin verdi ancak ikinci günün sonunda yağmalanmayı durdurdu. II. Mehmed’in bir hayali vardı. Birincisi İstanbul’u imparatorluğunun başkenti yapmak ikincisi Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans İmparatorluğu’nun sonlanmadığını ilan etmek ve XI. Konstantinos’un yerine geçtiğini ve ‘‘Kaiser-i Rum’’ (Kayser) unvanıyla tüm cihana duyurmaktır. Buna giden yol ise bellidir. İstanbul’u yeniden inşa etmektir. (Vatin, 2020, s. 107) II. Mehmed İstanbul’un fethinden sonra 1454-1457 yılları arasında üç kere Sırbistan’a sefer yaptı. Belgrad hariç bütün Sırbistan fethedildi. Belgrad kuşatmasındaki en büyük hata Zağanos Paşa idi. Bunun neticesinde II. Mehmed, Zağanos Paşa’yı veziriazamlık görevine son verip sürgüne yolladı.
Karadeniz’in ekonomik ve siyasi bakımından önemini bilen II. Mehmet sırasıyla 1459 yılında Amasra, 1460 yılında Candaroğulları, 1461 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu ve en son olarak 1475 yılında Kırım’ı fethederek Karadeniz’i bir Türk Gölü haline getirmiştir.
30 yıllık saltanat hayatı boyunca daima fetih politikasını izleyen Fatih Sultan Mehmet sırasıyla Bosna Krallığı’nın vermesi gereken vergisini ödememesi nedeniyle 1463 yılında Bosna Krallığın bir bölümünü topraklarına katmıştır. 1483 yılında II. Beyazıt döneminde Osmanlılara bağlanmıştır. Bir diğer sefer Eflak Krallığı’na yapılan seferdir. 1462 yılında yapılan sefer sonucunda Eflak Prensliği Osmanlı hâkimiyetine girdi. 1455 yılından beri Osmanlı hâkimiyetini tanısa da Osmanlıların Kefe fethinden sonra düşmanca saldırılarından sonra II. Mehmed bizzat sefere katılmış ve 1475 yılında Racova Savaşında yenilmesine rağmen 1476 yılında Boğdan’a girip Osmanlı topraklarına katmıştır.
Anadolu’da topraklarını genişletmek isteyen II. Mehmet sırasıyla Karamanoğulları’ndan Konya’yı aldı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ise Otlukbeli Savaşı’nda yenip Akkoyunlu Devleti’ni zayıflatmıştır. Akkoyunlu Devleti’nin yıkılmasından sonra Safevi Devleti kurulmuştur.
Fatih Sultan Mehmed’in son seferleri Rodos ve Ortanto üzerine olmuştur. Rodos Adası’nın kalesinin burçlarına Türk bayrağı asılmıştır. Ancak Mesih Paşa askerlerine yağma yapılacağına dair söz vermesine rağmen ileri ki zamanlarda padişahın mülkü deyip verdiği sözden caymıştır. Bundan dolayı Osmanlı askerleri savaşmaktan vazgeçmişlerdir. Bu durumdan yararlanan Rodos Şövalyeleri Osmanlı askerlerini geri püskürtmüştür. Bu savaşın yenilgisinden dolayı Mesih Paşa sorumlu tutulmuştur. Mesih Paşa sefer sonunda veziriazamlıktan alınmış ve Gelibolu Sancakbeyi olarak sürgüne yollanmıştır. Ortanto seferi ise II. Mehmed’in son seferi olmuştur. Ancak II. Mehmed’in 3 Mayıs 1481 yılında ölümüyle Otranto seferi istenilen sonuca varılamamıştır. II. Bayezid döneminde Ortanto’dan çıkılmıştır (Karaduman, 2020, s. 1221-1236).
3. DEVLET YAPISINDAN İMPARATORLUĞA EVRİLMESİ
Fatih Sultan Mehmed’in devlet yapısından imparatorluğunun evirilmesindeki birinci olgu İstanbul’un yeniden inşa edilmesidir. Bin yıldan fazla Doğu Roma İmparatorluğu’na[8] ev sahipliği yapan İstanbul, o döneme göre dünyanın sayılı şehri olarak gösterilmektedir.
İkinci olgu ise devlet sınırlarının büyümesi ve zaman içerisinde artık şartları karşılayamayan devlet kanunlarını yenilemek ve dahi genişletmektir. Fatih Sultan Mehmed döneminde yazıldığı için Fatih Kanunnamesi adı verilen bu kanun dönemine göre hem Osmanlı Devleti için hem de Avrupa devletlerindeki birçok kanunlarına göre üst düzeydi. Devlet yapısı ve örgüt yapısının işleyişini kanunlar halinde yeniden düzenlenmiştir. Bu konuları iki başlıkta inceleyeceğiz.
3.1. İSTANBUL’UN YENİDEN İNŞA EDİLMESİ
Kostaniyye bundan önce yirmiden fazla birçok devletler tarafından kuşatılmıştır. Bu kuşatmalar neticesinde İstanbul harap olmuştur. Özellikle 1204 yılında Latinler İstanbul’u işgal etmişler ve birçok yapıtları yıkmışlardır. Zamanla daha da yıpranan İstanbul sadece Avrupa yakasının belli bir toprakları içerisinde surlarla çevrili bir şehir devleti olarak kalmıştır. İnalcık Fatih’in İstanbul’u kuşatmasından önce şehrin nüfusunun 50.000 olduğunu söylemektedir. (İnalcık, 1988-89, s. 215) Vatin ise bu rakamı 40.000 dolaylarında olduğunu söylüyor (Vatin, 2020, s. 107).
2 gün süren yağmadan sonra II. Mehmed, fetih sonrası bu süreçte Rumlara özgürlükler sağlayacağını ilan etti. Kuşatma sırasında kaçan Rumlara evlerine geri dönmelerini hatta geri dönerlerse tahrip olan evlerini yeniden imar edeceğini ve tazminat ödeyeceğini söyledi. Esir düşen Rumlar fidye karşılığında; özgürlüğünü kazanmak isteyip parası olmayanlar ise İstanbul’un inşasında elde edeceği paralarla ödeyerek kazandılar. O zamana kadar Bizans devlet adamları tarafından Rumlara genellikle kötü muamele davranılırdı. Böylece Fatih, Rum halkını yanına çekmiş oldu. II. Mehmed’in en yakın danışmanı ve tarihçisi olan Mikhael Kritovoulos bunu şu şekilde aktarmış: ‘’ İstanbul’u eski haline getirmek istemiyordu, tam aksine mümkün olduğunda daha yeni ve mükemmel haline getirmek ve imparatorluğuna dönüştürecek olan şehrin başkentini buraya taşımaktır.’’ Fatih hatta eski Bizans devlet adamı olan Lukas Notaras’a[9] şehrin yönetimi vermeye bile düşündü ise de daha sonra bu fikrinden vazgeçti. Zaten Haziran 1453 yılında Lukas Notaras öldürüldü. Ayrıca Rum Kilisenin başına da Patrik Georgiaos Skholarios Gennadios geçirildi. Rumların arasındaki anlaşmazlıkları Ortodoks mahkemelerce çözümlenecektir.
Fatih Sultan Mehmed surları onardı, Yedikule ile kentin merkezinde Topkapı Sarayı’nı yaptırdı. Devletin üst düzeylerine büyük camilerin çevresinde, yüksek eğitim ve tıp, hayır işleri ve ticaretten oluşan külliyelerden kurma emri verildi. Böylece İstanbul yeniden bir dünya şehri haline gelecekti (Solnon, 2020, s. 108). İstanbul’u Haziran’ın sonlarına doğru terk eden II. Mehmed; Süleyman Bey’i ilk subaşı, Hızır Beyi ise ilk kadı olarak tayin etti.
Tablo-1 ‘e göre 1477 yılında Kadı Muhyiddin’in sayımına göre İstanbul nüfusu şu şekildedir.
Tablo-1
İstanbul’da (hâne) aile | Galata’da (hâne) aile | |
Müslümanlar | 8951 | 535 |
Hıristiyanlar (Ortodoks) | 3151 | 592 |
Yahudiler | 1647 | – |
Kefeliler | 267 | – |
Karamanlılar | 384 | – |
Ermeniler | 372 | 62 |
Frenkler (Avrupalılar) | – | 332 |
Çingeneler | 31 | – |
TOPLAM | 14803 | 1521 |
Bu sayımın dışında İstanbul’da 3667 dükkân, Galata’da 260 dükkân vardı. 1530’a doğru İstanbul nüfusu 400-500 bin, 16. Yüzyılda 700.000 tahmin ediliyor (İnalcık, 2020, s. 127-128).
3.2. KANUNNAME DEĞİŞİKLİĞİ
Osmanlı’da hukuk anlayışı genel olarak kendisinden bir önceki Türk-İslam devletlerinin hukuk anlayışını temel almış birçok hukuk düzenlemenin bu anlayış üzerinden inşa etmiş ve zaman geçtikçe kendine ait özgü hukuk anlayışı ortaya çıkartmıştır. Osmanlılar kendisinden önce Abbasiler, Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devletin hukuk yapısından ziyadesiyle etkilenmiştir. Yine de tamamıyla bağlı kalmayıp zamanla özgün bir hukuk sisteme sokmuştur (Engin, 2016, s. 5).
Kanunname iki farklı şekilde tanımlanmıştır. Şemseddin Sami kanunnamenin tanımını ‘’ bir madde hakkında fıkarât-ı kanuniyeyi cami kitap veya risale, nizamnâme” olarak belirtmiştir. Mehmet Zeki Pakalın ise “bir hükümet tarafından idare usulüne ve âmmenin umur ve mesalihine dair tanzim olunup, umum tarafından icrası mecburi tutulmak üzere vaz‘ ve ilan olunan hükümleri havi kitap yerinde kullanılır bir tabirdir. Türkçesi kanun kitabı demektir” olarak tanımlar (Kenanoğlu, 2005, s. 142). İnalcık DİA[10] ‘daki Kanunname kelime tanımını Osmanlı döneminde genel olarak belirli bir konuya dair hukuki maddeleri ortaya koyan padişah hükmünü ifade eder. 15. Yüzyılda ise yasakname ile de aynı anlamını taşırdı. İleri ki süreçte kanunname; padişahların, vezirlerin, paşaların yürürlüğe koyduğu düzenlemeler bütünlüğüdür. Kanunnamedeki yasalar ancak padişahın hükmü ve imzasıyla yürürlüğe girerdi (İnalcık, 2001, s. 333).
Osmanlı kanunları örfi ve şer’i olarak ikiye ayrılmaktadır. Şer’i hukuk genel anlamda fıkıh kitaplarında yer almış ve özel hukuk anlamını barındıran kelime iken, örfi hukuk devlet başkanı ve devlet kurum –kamu- alanlarında geçerli olan hukuktur. İslam’ın kendi hukuk sisteminde devlet başkanına hukuk düzenlemesine dair geniş yetkiler veriyor. Bu geniş yetkileri son sınırlarına kadar kullanan tek kişi II. Mehmet’tir. Bundan sonra hukuk tarihi açısından II. Mehmet en büyük kanun koyuculardan biridir.
Fatih Kanunnameleri Teşkilat, Umumi Osmanî, Tapu Tahrir ve İhtisap Kanunnamelerini hazırlamıştır. Biz ise sadece Teşkilat Kanunnamesini irdeleyeceğiz. Fatih bu kanunnameleri sonsuza dek [11] ve nesilden nesice süreceğini belirtmiştir.[12] Fatih kanunnamelerinde yer alan birçok hükümlerin daha önceki padişahların kanunları da yer almaktadır (Demir A. , 2012, s. 119-121). [13] II. Mehmed döneminde topraklar genişlerken veziriazam Karamani Mehmet Paşa ve Nişancı Leyszade Tevkii Mehmet bin Mustafa ile birlikte teşkilat kanunnameleri hazırlamıştır. Genel anlamda kanunname Nişancı Leyszade Mehmet ile veziriazam Karamani Mehmet tarafında yazılırken bazı eksik ve hatalı taraflarını kendisi de âlim olan II. Mehmet bizzat ele almıştır (Özcan, 1981, s. 9). Teşkilat kanunu Kul Sistemi ile yönetildiği için sarayda uygulanacak tefrişat kurallarına yer verilmiştir.
Teşkilat Kanunnamesi 3 bab ve 51 maddeden oluşmaktadır. Birinci babta devlet protokollerin yeri, hangi devlet yöneticilerin padişaha arzda bulunabileceği ve kadıların dereceleri yer almaktadır. Örnek maddeler ise şunlardır:
‘’Ve çavuşbaşı ve reîsülküttâb ve kapucular kethüdâsı hidmetkârdır, Dîvân’da oturmazlar. Ve ağalardan mîr-i alem ve kapucubaşı gelmek lâzım gelse, anlar dahi oturmazlar.’’
‘’ Ve mâl defterdârlarım şâhzâde lalalarının üstüne otururlar.’’
‘’ Ve bizzât rikâb-ı hümâyûnuma sâhib-i arz olanlar vüzerâm ve kadı’askerlerim ve defterdârlarımdır. Ve iç halkından kapu ağası ve odabaşı ve hazînedarbaşı ve kilercibaşı ve Saray-ı âmiremin ağası sâhib-i arzdır. Amma kapu ağası olan ihtiyar başdır. Ekseriya odabaşı ve kapu ağası arz itmek gerekdür. Ve nâme ile arz itmek götürü beğlerbeğilerin ve ümerânın ve kuzâtın yollarıdır. Bizzat arz itmek mertebesi âlîdür.’’
İkinci babta ise Divan-ı Hümayun, has oda teşkilatı ve saray hizmetkârların görevleri yer alıyor. Örnek maddeler ise şunlardır:
‘’ Dîvân’a her gün vüzerâm ve kadı’askerlerim ve defterdârlarım geldükde çavuşbaşı ve kapucular kethüdası önlerine düşüp istikbâl itsünler.’’
‘’ Ve oda oğlanlarının zabtı odabaşına mufavvazdır. Silâhdâr dahi acemilere sille çalmağa me’mûrdur.’’
‘’ Ve Has Odam oğlanına yılda dört def’a kaftan virilsün. Üzerine çatmadan takye ve pabuç virilsün.’’
Üçüncü babta ise devlet yönetenlerin işledikleri suçların cezası, devlet adamların maaşları, devlet adamlarına yazılacak yazışmalarında unvanlar yazılmıştır. Örnek maddeler ise şunlardır:
‘’Evvelâ cerime kanda gerek mîrî subaşılarına ve gerek ehl-i tîmâr subaşılarına üç bin akça ola. Ve göz çıkmağa bin beş yüz akça ola. Ve kol kırılmağa bin akça ola ve baş yangına elli akça ola’’
‘’Ve bir kişi bir kişinin haremine nâzır olsa yirmi akça cerîme alına.’’
‘’Ve beğlerbeğilere böyle yazıla: Emîrü’l-ümerâi’l-kirâm kebîrü’l-küberâi’l-fihâm zü’l-kadri ve’l-ihtirâm sâhibü’l-‘izzi ve’l-ihtişâm el-muhtassu bi-mezîdi inâyeti’l-Meliki’l-a’lâ Karaman beğlerbeğisi … dâme ikbâluhû.’’
Kanunname maddeleri bakıldığı zaman cümlelerin gayet anlaşılır ve sade olduğu anlaşılıyor. Devlet kademelerin tamamen oturtulmaya çalışıldığı ve on yıllar ve hatta yüzyıllar boyu sürmesi hedeflendiği anlaşılıyor.
Daha sonraları bu kanunlar I. Süleyman emriyle Şeyhülislam Ebu’l Suud Efendi tarafından yeniden gözden geçirilmiş eksik olan kanunlar tesis edilmiştir.
4. KİŞİLİK BAKIMINDAN FATİH
30 Mayıs 1432 yılında doğan Fatih Sultan Mehmed Han’ın babası II. Murat annesi ise bilinmiyor. [14] Ancak II. Mehmed’in yetişmesinde dadısı Daya Hatun ve Validem dediği Georg Brakovic’in kızı II. Murad’ın eşlerinden biri olan Mara Hatun’dur. Çocukluk döneminde gayet yaramaz, yerinde duramayan yani ele avuca sığmayan bir yapıya sahipti. İlk başlarda eğitime karşı olan sadece harp eğitimine meyilli olan Fatih, babasının Molla Gürani’yi lala olarak atadıktan sonra eğitimine önem verilmiştir.
Daha önce yazıldığı gibi II. Mehmed Türkçenin yanında, Farsça, Arapça, Sırpça, İtalyanca ve Slav dillerine hâkim olması ile bilinirdi. Fen, Matematik, Coğrafya ve Tarih ile özel ilgilenmektedir. Fatih’in en özel bilgi alanı ise Dinler Tarihi idi. Kendisine ait özel kütüphanesinde üçte biri tarih ve coğrafya kitaplarını miras bırakmıştır. Bu konu nazaran dikkat çekicidir.
Fatih Sultan Mehmed’in 5 kardeşi bulunmaktadır. Babası II. Murad, Ahmed ve Alâeddin Ali Çelebi’yi özel olarak sevmektedir. Belki bundan dolayı 5 kardeşinden ayrılmak istemesinden ötürü kendisini fazlasıyla yetişmiş olabileceği düşünülüyor. II. Murad büyük çocuklarını ardı ardına kaybetmesi özellikle Alâddin Ali’nin vefatıyla derin bir psikoloji çöküntüsü yüzünden tahtı hayatta kalan tek oğluna tahtı devretmiştir. Daha 12 yaşında ergenliğe bile girmemiş bir padişah olan II. Mehmed ilk tahta geçişi deneyimsizlik ve Çandarlı Halil Paşa’nın ayak oyunları yüzünden tamamen başarısız geçmiştir. Daha sonrasında ikinci kez tahta çıktığında daha deneyimli olan II. Mehmed özellikle İstanbul’u Kuşatma sırasında geri çekilme konusunda ısrar eden Çandarlı Halil Paşa’ya rağmen ısrarlı tavrından vazgeçmemiş ve İstanbul’u fethetmiştir.
Kişilik bakımından iki karakteri de barındıran II. Mehmed; son derece iyi eğitim almış, sert karaktere sahip, inatçı, çok akıllı, fikirlerinde son derece kararlı, sırrını asla paylaşmayan, savaş sırasında düşmanlarını her defasında yanıltabilen, yüzüne bakıldığı zaman ciddi ve sinirli yapısı olduğu belli oluyordu. Çok az gülen ve affetmeyi sevmeyen bir yapısı vardır. Ancak ikinci karakterinde sakin, mülayim, yumuşak, iyi kalpli ve affedici olduğu biliniyor (Kuşat, 2003, s. 131-148).
Fatih Sultan Mehmed düşünceli ve ciddi bir yüzü olduğu, ince kemerli bir buruna sahip, Osmanlı şehzadelerinde bulunan belirgin olan bir küçümser havalı dudaklarının çevreleyen sakalları ve otoriter bir bakışları mevcuttur. Venedikli Jacopo Languichi ortadan biraz uzun olarak betimliyor. ‘’Silahları taşırken saygı ve korku uyandırır’’ der. ‘’Gerektiği zaman sert gerektiği zaman yufka yürekli özellikle âlimlere karşı çok cömert, tartışma meclislerine bulunmayı seven biri tıpkı Büyük İskender. Aynı zamanda birçok insanda görülmeyen ender özelliklerinden biri olarak soğu, sıcağı, açlığa dayanaklı ’’ olarak da belirtmiştir (Clot, 1994, s. 30).
5. EDEBİ BAKIMINDAN FATİH
Komutanlık ve yöneticilik özellikleri dışında edebi vasıflarını da taşıyan Fatih; birçok şiir yazmış ve mahlası ise ‘’Avni’’dir. Divanı olduğu biliniyor lakin bütün şiirleri bilinmiyor. (Timurtaş, 1968)
Sultan Murad döneminin divan şairlerinin kendilerini gösterdiği dönem olarak bilinse de Fatih döneminde altın çağını yaşadığı bilinmektedir. Ahmed-i Dai, Melihi, Cemali, Safi, Konyalı Nizami gibi divan şairlerinin hepsi bu dönemde yer almıştır. 14. yüzyılın sonlarına doğru Türk diline Arapça ve Farsça kelimeler de divana eklenmeye başlanmıştır. Bu divan dili 15. Yüzyılın sonlarına doğru iyice hâkim olmaya başlamıştır. 15. Yüzyılın ortalarına doğru Eski Türkçe ile Klasik Osmanlı şiir dilini harmanlanmıştır.
Fatih’in yazdığı birkaç beyiti incelersek daha iyi anlamış olacağız;
‘’Dişleründür ağlamakla gözyaşından umduğum,
Dürr-i şehvar oldı ancak ebr-i nisândan ümid’’
Ahmed-Dai ve Şeyhi’nin eserlerinde olduğu gibi, Fatih’in şiirlerinde de mazlumların kullanışı, henüz açık imalara ve kelime münasebetine dayanmaktadır. Beyitlerin girift bir hal alması, birkaç mazmunu tek kelimelik imalarla bir arada kullanmak suretiyle mana teksifi gibi haller, daha sonraki yüzyıllarda, bilhassa 17. Yüzyıldan itibaren görülmektedir.[15]
Bir başka beyit ise şu şekildedir;
‘’Yüzünle zülfüni giceyle güne nispet edüp,
Kaşınla kirpigünü tir ile kemana yazam.’’
Bu beyite bakıldığı zaman yüz güneşe, saç geceye, kaş yaya, kirpik oka benzetme yapılmıştır. Kısacası Fatih’in şiirlerine bakıldığı zaman duygu ve heyecandır. İkinci planda ise fikirdir. Bundan dolayı mazmun yani kafiye bir diğer değişle şekil aramamak gerekir.
İstanbul’un fethedip Ortaçağı kapatıp Yeniçağ’ı açan Fatih Sultan Mehmed’in bir sevgilisine aynen şu şiirleri yazmıştır:
‘’Benüm sen şah-ı mehruya kul olmak iledür fahrûm
Geda-yı dilber olmak yeğ cihanun padişasındır.’’
SONUÇ
Bu makaleden anlaşılacağı üzerine Fatih Sultan Mehmed çağının çok ilerisinde bir padişah olduğu anlamını çıkarabiliriz. İlk kez tahta çıktığı dönemden ve kişilikten hayli uzak olan Fatih Sultan Mehmet sadece İstanbul’u fethetmekle kalmadı. Aynı zamanda İstanbul’u dünya başkenti gibi yeniden imardan geçirmiş, devlet yapılanmasında ise devlet yapısından imparatorluğa geçişini sağlamıştır. Kanunnameler yayınlayarak o dönemdeki Avrupa devletlerinin kat be kat ileri anayasasını yapmıştır. Devlete nizam getirmiştir. Her ne kadar eleştirilse de Kardeş Katlini resmileştirmiştir. Bu kanunla Osmanlı Devleti’nin Padişahı tahta geçtiğinde kardeşlerini ve yeğenlerini ortadan kaldırarak olası taht kavgasını önlemiştir. Ancak ileriki süreçlerde fazla çocuk sahibi olan bir padişahın ölümü ile de tahta geçen padişahın küçük yaştaki kardeşlerini öldürmesi o padişahın hem ruh halini bozmuştur hem de toplum nezdinde itibar kaybı yaşatmıştır.[16] I. Ahmed döneminden sonra taht veraset yasası değişip kardeş katlini önlense de bu sefer şehzadeler ‘’Kafes Usulü’’ ile bir daireye kapanıp dış dünyaya kapalı ortamda eğitim görmüşler ancak devlet yönetimi tecrübesizliği yaşanmıştır. Fatih Sultan Mehmed birçok padişah gibi âlimleri seven koruyan bir kişidir. Bronz madalyalarda resmini kabartma olarak yaptırtmıştır. İlk defa resmini çizdirmiştir. Hatta heykel siparişi bile verdiği söylenir. Gentini Bellini’nin 1480 yılında çizdiği resim Fatih’in en bilinen resimlerinden biridir. Papa II. Pius tarihi bir mektupla Hıristiyanlığa davet etmiştir. (İnalcık, 2019, s. 751) Fatih Sultan Mehmed dünya tarihinde çağ açan ve çağ kapatan, Hz. Peygamber’in hadisi ile şereflenmiş bir tarihi kişiliktir. Bununla yetinmemiş kendini son derece eğitmiş ve her zaman farklı bir yapıda olduğunu birçok kez kanıtlamıştır. Bundan dolayı Türk Parasında tek resmi bulunan padişahtır. Fatih’e ne kendisinden önceki babası ve ataları ne de oğlu ve torunları onun eriştiği mertebeye ve saygınlığa erişememiştir. Fatih’in sağlam dirayeti sayesinde birçok zorlukları az sıkıntıyla atlatmıştır.
Kaynakça
Akbulut, D. A. (tarih yok). Atatürk Ansiklopedisi. Haziran 5, 2021 tarihinde https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Saltanat%C4%B1n_Kald%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1 adresinden alındı
Clot, A. (1994). Fatih Sultan Mehmet. (N. Işık, Çev.) İstanbul: Artmedia-Milliyet Yayın A.Ş.
Demir, A. (2012). Hukuk Tarihimiz Açısından Fatih Sultan Mehmet. İ. Üniversitesi (Dü.), I. Türk Hukuk Tarihi Kongresi Bildirileri içinde (s. 119-136). İstanbul: On İki Levha Yayıncılık.
Demir, K. A. (2019). Platon’un Devlet Kurgusunun Modern Kamu Yönetimine Yansımalar. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 206.
Doukas, M. (2008). Anadolu ve Rumeli 1326-1462. (B. Umar, Çev.) İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınevi.
Engin, K. (2016, Aralık). Osmanlı Devleti’nde Kanunnamelerden Nizamnamelere Geçiş. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi(39), 1-26.
Gürbüz, Y. (2021, Mart 10). Osmanlıyı Dirilten Savaş. Mart 24, 2021 tarihinde Akademik Kaynak: https://www.akademikkaynak.com/osmanliyi-dirilten-savas-varna.html adresinden alındı
İnalcık, H. ( 2020). Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I Klasik Dönem (1302-1606) Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim (Cilt 1). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
İnalcık, H. (1988-89). Fatih Sultan Mehmed Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşası. (F. Unan, Dü.) Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi(3-4), 215-225.
İnalcık, H. (2001). Kanunname (Cilt 24). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
İnalcık, H. (2019). İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı, Kâyser-i Rûm Fatih Sultan Mehemmed Han. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
İnalcık, H. (2021). Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I. İstanbul: Kronik Yayınevi.
Karaduman, T. (2020, Haziran). II. Mehmed’in Rodos ve Otranto Seferi. Akademik Tarih ve Düşünce Tarihi, 7(2), 1221-1236.
Kenanoğlu, M. M. (2005). Osmanlı Kanunnâmeleri Neflriyatı Üzerine Bir Tahlil. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 3(5), 142.
Kuşat, A. (2003). Fatih Sultan Mehmed’in Kişiliği ve Fetihteki Rolü (Psikanalitik Bir Yaklaşım). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(14), 131-148.
Özcan, A. (1981). Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi. Tarih Dergisi(33), 9.
Paşazâde, Â. (2010). Osmanoğullarının Tarihi: Tevârîh-i Âl-i Osmân. (K. Yavuz, & M. Y. Saraç, Dü) İstanbul: Gökkubbe Yayınevi.
Platon. (2010). Devlet. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Sakaoğlu, N. (1999). Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi (Cilt 2). İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
Solnon, J.-F. (2020). Osmanlı İmparatorluğu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Timurtaş, F. K. (1968). Şair Fatih. İslam Medeniyeti Dergisi, 1(10).
Vatin, N. (2020). Osmanlıların Yükselişi (1451-1512). R. Mantran, & A. Yalkut (Dü.) içinde, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (S. Tanilli, Çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
[1] Yüksel Gürbüz, İstanbul Üniversitesi, Açık ve Uzaktan Fakültesi, Tarih Bölümü Mezunu
[2] Fatih Kanunnamesi Bab-ı Sani 19. Maddesi
[3] Derviş Ahmed Âşıkî’nin Aşıkpaşade Tarihi’ne göre İsyendiyar Bey’in kızının II. Murad ile evlilik sonucunda doğan oğlu
[4] Bu konu hakkında detaylıca; Tuğba Demirci; Osmanlı Tarih Kitaplarında III. Mehmed’in Cülusunda Öldürülen On Dokuz Şehzade Meselesi, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, C:5 S:9
[5] Diğer padişahlar; II. Murat ve I. Mustafa
[6] Bkz. Kasım Bolat, Osmanlıda Paşalar ve Padişahlar 1421-1520 Sultanların Gölgesinde İktidar Mücadelesi
[7] ‘’Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.’’ Enfal Sûresi 1. Ayet; ‘’Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.’’ Enfal Sûresi 41. Ayet; ‘’Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin. Ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet edendir’’. Enfal Suresi 69. Ayet. Enfal Arapçada ‘’Ganimetler’’ demektir.
[8] Orta Asya’da Bizans İmparatorluğu olarak bilinir.
[9] “Konstantinopolis’te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim” sözünün sahibidir.
[10] Diyanet İslam Ansiklopedisi
[11] “Ebedu’l-abad mamulun bih”
[12] “Evlad-ı kiramım neslen ba’de neslin, bununla amil olalar.”
[13] “Bu kanunname atam ve dedem kanunudur.”
[14] Bazı kaynaklarda İsfendiyar Bey’in kızı olduğu düşünülür ancak Aşıkpaşazade’ye göre bu Hatun, II. Mehmed’in tahta çıktığında katlettirdiği 2 aylık kardeşinin annesidir.
[15] Bu kısım Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın İslam Medeniyeti Dergisi 1 (10), s. 34-35 den alınmıştır.
[16] 1595 yılında tahta çıkan III. Mehmed nizami âlem için 19 kardeşini katlettirmiştir. 4 kardeşi hariç bütün kardeşleri daha kundakta bebektiler. Bu durum İstanbul’da hoş karşılanmadığı, halkın yeni padişahı sevmediği söylenir. Aynı zamanda III. Mehmed’in bu olaydan çok etkilendiği, ruh halini bozduğu ve olayı atlatamadığı söylenir.