TR

Bir Ulusun Yeniden Doğuşu: Atatürk’ün Ekonomik Bağımsızlık Devrimi ve Cumhuriyet’in İktisadi Vizyonu

Bu çalışma, ekonomik bağımsızlığı siyasal özgürlüğün ayrılmaz bir unsuru olarak gören Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve vizyonuna ithaf edilmiştir.
Atatürk’ün, “Siyasal ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça kalıcı olamaz” sözüyle şekillenen bu vizyon, bugün de Cumhuriyet’in çağdaş, üretken ve güçlü Türkiye idealinde yaşamaya devam etmektedir.

 

  1. Giriş

29 Ekim 1923, Türk milletinin sadece siyasi bağımsızlığını değil, aynı zamanda ekonomik egemenliğini kazanma sürecinin başlangıcını temsil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, yıkılmış bir imparatorluktan doğan yeni bir ulusun, kendi kaderini tayin etme iradesinin sembolüdür. Ancak Atatürk’e göre, gerçek bağımsızlık yalnızca siyasi alanda değil, ekonomik alanda da tam özgürlükle mümkündür. “Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olamaz” sözü, bu anlayışın en açık ifadesidir.

Bu makale, Atatürk’ün ekonomi anlayışını tarihsel bağlamda ele alarak, Cumhuriyet’in ilanından itibaren uygulanan ekonomik politikaların Türkiye’nin sosyoekonomik dönüşümüne katkılarını incelemektedir. Ayrıca Atatürk’ün “ekonomik bağımsızlık” idealinin günümüz Türkiye’sinde ne ölçüde devam ettiğini, çağdaş kalkınma politikalarıyla nasıl ilişkilendirilebileceğini tartışmaktadır.

  1. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Ekonomik Miras

Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Türkiye, uzun süren savaşlar ve emperyalist müdahaleler nedeniyle yorgun düşmüş bir ekonomiye sahipti. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kapitülasyonlar, yabancı sermayenin ve tüccarların egemenliğini pekiştirmiş; Düyûn-ı Umûmiye İdaresi aracılığıyla devlet gelirlerinin önemli bir kısmı yabancı alacaklıların kontrolüne geçmiştir. Bu durum, ekonomik egemenliğin büyük ölçüde kaybedilmesi anlamına geliyordu (Pamuk, 2018).

1914–1922 yılları arasındaki savaş dönemi üretimi zayıflatmış, nüfusun önemli bir kısmı azalmış, tarımsal verim düşmüştü. Sanayi üretimi neredeyse durma noktasına gelmiş, ticaret büyük ölçüde gayrimüslim azınlıkların elinde bulunmaktaydı. Cumhuriyet bu tabloyu devralarak, adeta “sıfırdan” bir ekonomik yapı kurma zorunluluğu ile karşı karşıya kalmıştır.

Atatürk, ekonomik kalkınmayı sadece refahın artırılması olarak değil, ulusal onurun yeniden inşası olarak görmüştür. Dolayısıyla Cumhuriyet’in ilanı, aynı zamanda ekonomik bağımsızlık savaşının da başlangıcı olmuştur.

  1. Atatürk’ün Ekonomik Vizyonu ve Devletçilik İlkesi

Atatürk’ün ekonomi anlayışı, dönemin ideolojik akımlarından bağımsız, tamamen Türkiye’nin özgün koşullarına uygun bir modeldir. Bu anlayışın temelinde üç kavram yer alır: bağımsızlık, üretim ve adalet.

3.1. Bağımsızlık Temelli Ekonomik Yaklaşım

Atatürk, Lozan Antlaşması ile siyasi bağımsızlığın sağlandığını, ancak ekonomik bağımsızlığın henüz tamamlanmadığını vurgulamıştır. Yabancı şirketlerin denetiminde olan ulaşım, madencilik ve bankacılık gibi sektörler millileştirilmeden “tam bağımsızlık” mümkün değildi. Bu nedenle Atatürk’ün ekonomi politikası, ulusal kaynakların millîleştirilmesini, yerli üretimin güçlendirilmesini ve yabancı sermayenin denetim altına alınmasını hedeflemiştir.

3.2. Devletçilik İlkesinin Niteliği

1930’lardan itibaren Atatürk’ün benimsediği devletçilik ilkesi, ideolojik değil, pragmatik bir tercihti. Türkiye’de sermaye birikimi yetersizdi; özel sektörün büyük yatırımları üstlenecek gücü yoktu. Bu koşullar altında devlet, sanayileşme sürecinde öncü rol üstlenmek zorundaydı. Atatürk bu durumu şu şekilde özetlemiştir:

“Bizim takip ettiğimiz yol ne kapitalizm, ne de sosyalizmdir. Bizim yolumuz, halkın ihtiyaçlarından doğan, halk için olan bir yoldur.”

Bu anlayış, Türkiye’nin kalkınma modelini Batı’nın klasik liberal ya da sosyalist kalıplarından ayırarak “Türk tipi karma ekonomi” haline getirmiştir (Keyder, 1983).

  1. İzmir İktisat Kongresi ve Ulusal Ekonomi Anlayışı

Cumhuriyet’in ilanından önce, 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında toplanan İzmir İktisat Kongresi, yeni devletin ekonomik vizyonunun manifestosu niteliğindeydi. Kongrede tüccarlar, sanayiciler, çiftçiler ve işçiler bir araya gelerek “milli ekonomi” ilkelerini belirledi.

Kongre kararlarına göre Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını sağlayacak başlıca hedefler şunlardı:

  • Yerli sanayinin kurulması,
  • Dış ticaretin millileştirilmesi,
  • Tarımda üretimin artırılması ve kooperatifleşme,
  • Ulaşım ve altyapının ulusal kontrol altına alınması,
  • Sermayenin “millîleşmesi”.

Bu kongre, ekonomik kalkınmayı ulusal bir görev olarak tanımlayarak Cumhuriyet’in ekonomi politikalarının yönünü belirlemiştir.

  1. Sanayi Planları, Tarım Reformları ve Kurumsal Yapılanma

5.1. Sanayi Planları ve Kurumsal Atılımlar

1933’te kabul edilen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Atatürk döneminin en somut ekonomik atılımlarındandır. Plan kapsamında Sümerbank, Etibank, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA), Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Sanayi ve Maadin Bankası gibi kurumlar kurularak sanayileşmenin temelleri atılmıştır (Tezel, 2010).

Şeker fabrikaları (Uşak, Alpullu, Turhal, Eskişehir), demir-çelik tesisleri (Karabük), tekstil fabrikaları (Kayseri, Nazilli) bu dönemde hayata geçirilen projelerdir. Bu yatırımlar yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel dönüşümün de katalizörü olmuştur.

5.2. Tarım ve Kırsal Kalkınma Politikaları

Atatürk, Türkiye’nin ekonomik yapısının tarıma dayalı olduğunu bildiği için bu sektörü kalkınmanın temeli olarak görmüştür. Tarımsal üretimi artırmak için kooperatifleşme, ziraat eğitimi, ve makineleşme teşvik edilmiştir. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri çiftçiye destek sağlarken, tohum ıslahı ve modern üretim teknikleri ile verimlilik artmıştır (Boratav, 2003).

Bu dönemde “köylü milletin efendisidir” anlayışı, yalnızca bir söylem değil, ekonomik ve toplumsal bir stratejiydi. Köylünün üretim kapasitesini artırmak, Cumhuriyet’in ekonomik sürdürülebilirliği için hayati öneme sahipti.

  1. Eğitim, Bilim ve Ekonomik Kalkınma İlişkisi

Atatürk’ün ekonomik düşüncesinin ayırt edici yönlerinden biri, kalkınmanın yalnızca üretimle değil, bilim, eğitim ve kültür temelleriyle sağlanabileceği inancıdır. 1928 Harf Devrimi, 1933 Üniversite Reformu, Köy Enstitüleri’nin temellerini oluşturan eğitim politikaları bu anlayışın ürünüdür.

Ekonomik kalkınmanın insan sermayesi olmadan sürdürülemeyeceğini öngören Atatürk, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözüyle bilgi temelli kalkınmanın önemini vurgulamıştır. Böylece Türkiye’de mühendislik, tarım, bankacılık ve sanayi alanlarında yetişen kuşaklar, ekonomik modernleşmenin taşıyıcısı olmuştur.

  1. Cumhuriyet’in İlk Ekonomik Başarıları ve Zorlukları

1930–1938 dönemi, Türkiye’nin ekonomik yapısının temellerinin atıldığı dönemdir. Sanayi üretimi iki katına çıkmış, dış ticaret dengesi iyileşmiş, devletin mali bağımsızlığı güçlenmiştir. Ancak aynı dönemde küresel 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı Türkiye’yi de etkilemiştir.

Buna rağmen Türkiye, dışa kapalı ama dengeli bir ekonomi modeli ile krizin etkilerini sınırlamayı başarmıştır. 1930’da kurulan Türk Parasını Kıymetini Koruma Kanunu ve Merkez Bankası, para politikasının bağımsızlığını güvence altına almıştır.

  1. Atatürk’ün Ekonomi Politikalarının Günümüze Etkileri

Atatürk’ün ekonomik vizyonu, yalnızca erken Cumhuriyet dönemini değil, sonraki kuşakların kalkınma politikalarını da etkilemiştir. 1960’larda planlı kalkınma dönemine geçilmesi, 1980’lerden itibaren serbestleşme çabaları ve 2000’li yıllarda küreselleşme süreçleri hep bu temel vizyonun farklı yorumlarıdır.

8.1. Ekonomik Bağımsızlık ve Günümüz

Bugün Türkiye, küresel ekonomik sistemin bir parçası olarak dış ticarette yüksek entegrasyona sahip olsa da, enerji bağımlılığı, döviz kurları, ve üretim yapısında ithalata dayalı model gibi sorunlar ekonomik bağımsızlık ilkesinin hâlâ güncelliğini koruduğunu göstermektedir.
Atatürk’ün yerli üretime, sanayiye ve bilime dayalı kalkınma modeli, sürdürülebilir büyüme açısından hâlâ yol gösterici bir çerçeve sunmaktadır.

8.2. Günümüz Kalkınma Politikalarına Atıf

Türkiye’nin son yıllarda yürüttüğü Milli Teknoloji Hamlesi, savunma sanayii yatırımları ve yenilenebilir enerji projeleri, Atatürk’ün “ekonomik bağımsızlık” anlayışının çağdaş yansımaları olarak değerlendirilebilir. Bu politikalar, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine paralel biçimde, dışa bağımlılığı azaltmayı ve ulusal kaynakları etkin kullanmayı hedeflemektedir.

Dolayısıyla Atatürk’ün ekonomik mirası, sadece tarihsel bir dönemle sınırlı değildir; günümüz ekonomik stratejilerinde de rehber niteliğini korumaktadır.

  1. Sonuç: Ekonomik Bağımsızlıktan Sürdürülebilir Kalkınmaya

29 Ekim 1923, yalnızca bir devletin kuruluşu değil, aynı zamanda bir ekonomik vizyonun doğuşudur. Atatürk, ekonomik bağımsızlığı ulusal egemenliğin temel koşulu olarak görmüş; üretim, bilim, eğitim ve adalete dayalı bir kalkınma modeli inşa etmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan adımlar, Türkiye’nin kendi kaynaklarına güvenmeyi öğrenmesini ve ekonomik öz yeterliliğe yönelmesini sağlamıştır.

Günümüzde küresel ekonomik dinamikler değişmiş olsa da Atatürk’ün “tam bağımsızlık” ilkesi geçerliliğini korumaktadır. Yerli üretim, teknolojik yenilik, enerji güvenliği ve bilim temelli kalkınma, bu vizyonun çağdaş yorumlarıdır.

Sonuç olarak, 29 Ekim’in anlamı yalnızca bir siyasi devrimi değil, ekonomik bir uyanışı da temsil eder. Atatürk’ün ekonomi politikaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılını aşarken bile, ulusal irade, bağımsızlık ve kalkınma arasındaki dengeyi kurmanın en güçlü ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Kaynakça

  • Boratav, K. (2003). Türkiye İktisat Tarihi 1908–2002. Ankara: İmge Kitabevi.
  • Keyder, Ç. (1983). Türkiye’de Devlet ve Sınıflar. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Pamuk, Ş. (2018). Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.
  • Tezel, Y. S. (2010). Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi (1923–1950). Ankara: Yurt Yayınları.
  • Zürcher, E. J. (2017). Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Ahmad, F. (1993). The Making of Modern Turkey. London: Routledge.
  • Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II. (1989). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR