TR

Kitap Özeti: Zbigniew Brzezinski – Büyük Satranç Tahtası

Bu makale Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi Edanur Kaya tarafından yazılmıştır. 

ABD eski güvenlik danışmanı ve önemli stratejisti tarafından 1997 yılında yazılan ‘Büyük Satranç Tahtası’ adlı kitap, Avrasya kıtasını ve üzerindeki ABD çıkarlarlarını anlamak için yazılmış en önemli eserlerden biridir. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD dış politikasına yön veren isimlerden biri olan Brzezinski, realist bir bakış açısıyla uluslararası sistemi değerlendirirken, enerji kaynakları bakımından zengin ve potansiyel olarak küresel güç olabilecek Avrasya devletlerini ve bu devletler üzerindeki ABD politikalarını jeopolitik ve jeostratejik terimleriyle okuyucuya aktarmıştır. Uluslararası ilişkiler, politika ve güvenlik konularında uzman olan yazar, küresel güç mücadelesini bütün boyutlarıyla ele almıştır. Yazar dönemin uluslararası düzenini, ABD açısından risk teşkil eden faktörleri ve politikalarının nasıl olması gerektiğini analiz ederken, bugün var olan güç mücadelesini anlamak ve okuyucuya sunulan olası senaryoların gerçekleşip ne yönde etki ettiğini görmek açısından önemlidir.

Kitabın birinci bölümüne hegemonya kavramının tarihsel açıdan insanlığın varoluşuyla aynı olduğu düşüncesiyle başlanmış, ABD’nin küresel üstünlüğe gittiği yolda diğer devletlerle yarışından söz edilmiştir. ABD, 1898’de İspanyayla ilk denizaşırı fetih savaşını gerçekleştirirken, İngiltere’nin denizlerdeki gücüne meydan okumuştur. Koloni olarak ortaya çıkmış bir devletin bunu kısa sürede başarmasının sebebi, özgür düşüncenin hakim olması ve bireylerin hırsları çerçevesinde gelişimlerine izin verilmesidir. Bu ortamın sayesinde ülke hızla endüstrileşmiş, kısa sürede küresel ekonominin önemli bir parçasını oluşturmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrası Wilson İlkeleri ile Amerikan idealizmi Avrupa’ya entegre olmuşsa da, ABD küresel yarışı bir süre daha uzaktan izlemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanyası’nın zaferi mümkün olmayınca, Avrupa’nın üstünlüğü yerini ABD-Sovyet çekişmesine bırakmıştır. Yazar bu zıtlaşmanın en fazla Avrasya bölgesinde hüküm sürdüğüne dikkat çekmiştir. Berlin ablukası, Kore Savaşı, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve karşılığında ABD’nin bölgedeki askeri varlığını arttırması yazarın duruma verdiği örneklerdir. Sonraki süreçte yazarın Rus olmayan halkın uyanışı dediği, toplumsal gerilimler sonucunda Sovyetlerin dağılma sürecine girilmiştir. Sovyetlerin çöküşüyle ABD tam anlamıyla küresel güç olmuştur ve tarihteki Roma İmparatorluğu’na benzetilmiştir. ABD’nin hegemonyasına kadar olan süreç, kitapta bütün hatlarıyla sunulmuş, dünya siyasi tarihi birçok değişik açıdan değerlendirilmiştir. ABD’nin siyasi,askeri,ekonomik başarılarının yanında etkili olduğu kültür emperyalizmi onu sistemde daha popülist bir düzeye getirmiştir ve bunun yanında sistemde etkin olduğu örgütler vasıtasıyla yeni bir uluslararası düzen yaratılmıştır. Sonuç olarak bu bölümde,tarihte hangi devletlerin başat güç olduğu,Sovyetlerin dağılırken ABD’nin sistemde nasıl küresel hegemonya haline geldiği değerlendirilmiştir.

İkinci bölümde yazarın ‘üstünde küresel etkinlik mücadelesinin sürdürülebileceği satranç tahtasıdır’ dediği Avrasya kıtası ele alınmıştır. Avrasya dünya GSMH’sının yarısından fazlasına ve enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir ki ABD çıkarlarının bu bölgeden geçmiyor olması imkansızdır. Fakat nükleer silahların varlığı ve ekonomik bağımlılığın olduğu bir ortamda gücün doğrudan kullanılması daha az tercih edilen bir yöntem olacağından, jeostratejik gücü olan katalizör devletleri birçok açıdan bağımlı hale getirmek ABD için en önemli politika yapımı haline gelmiştir. Küresel anlamda en önlemli jeostratejik oyuncular Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan olarak sayılmış ve bu ülkeler değerlendirilmiştir. Avrupa’nın birlik olgusu ve NATO’yla eklemlenmesi sorgulanmış, ABD bağlamında tercihler analiz edilmiştir. Orta Avrasya’daki tartışmalar ise Türkiye ve İran eksenli bölgenin hassaslığıdır. Bu iki ülkedeki iç gerilimler Orta Asya devletlerinin uluslararası topluluğa asimile edilmesini zorlaştırırken, bölgedeki ABD hakimiyeti güvenliğini de tehlikeye atacaktır.Yazara göre benzer bir durum da Ortadoğu kökenlidir, buradaki Müslüman köktencilik Basra Körfezindeki ABD bölgesel çıkarlarını olumsuz etkileyebilir. Bunların yanında Çin’in Uzakdoğu’da uluslararası arenaya güçlü bir şekilde çıkması, ABD–Japonya ilişkilerinde doğrudan bir etkiye sahip olacaktır.Bu bölümde çeşitli jeostratejik kritikler yapıldıktan sonra, ABD için en önemli durumun, bir Çin-Sovyet bloğu benzeri Çin, Rusya ve İran ittifak oluşumunu önlemesi gerektiği vurgulanmıştır.

Üçüncü bölümde, Avrupa’nın ABD için olan öneminden bahsedilirken, güvenlik açısından ABD’ye göbekten bağlı olduğu anlatılmıştır. Batı Avrupa’nın siyasi bir birlik olmaya çalışırken eksik kaldığı yön Bosna Kriziyle örneklenmiştir. Avrupa’nın en önemli ülkeleri olan Fransa, Almanya, Polonya ve Ukrayna üzerinden tahlillerde bulunulmuş,en çok da Fransa-Almanya arasındaki işbirliği veya çatışma ilişkilerinde bölgede baş gösterecek olaylar ve Avrupa oluşumunda bu işbirliği veya çatışmaların ne şekilde etki edeceği, ABD’nin bölgede nasıl bir oluşumu destekleyeceği ve NATO’nun bölge ülkelerine eklemlenmesi tartışılmıştır.Yazar Demokratik Direnek Noktası dediği bölümde, Fransa ve Almanya’nın siyasi tarihinden bolca örnekler verirken düşüncelerini haritalar üzerinden somutlandırmıştır.

Dördüncü bölümde yazar Rusya’nın jeopolitik olarak seçimini değerlendirmiş, Avrupa mı Avrasya mı tercih edilmeli sorusuna cevap vermeye çalışmıştır. Rusya jeopolitik soyutlanmadan kurtulmak istiyorsa yönünü AB ve NATO’ya dönmeli ve ABD de küçük bir ihtimal da olsa , olası bir Rusya-Çin ya da Rusya-İran yakınlaşmasını göz önünde bulundurarak politikalarına yön vermelidir. Rusya için batıya yönelmek doğuya göre hem daha avantajlı hem de eski Sovyet ülkelerini etkilemesi açısından önemlidir. Azerbaycan, Özbekistan, Ukrayna’nın ekonomik ve siyasi oluşumlarını tamamlayabilmesi için bağımlı olmaktan kurtulup Avrupa’ya yönelmeleri Rusya’nın Avrasya kimliğinden kurtulması bağlamında büyük role sahiptir. Kaldı ki burada en önemli ülke Ukrayna’dır. Rusya güdümsüz bir Ukrayna’ya izin vermeli ve Avrupa’da Ukraynasız bir varlığının olmasını düşünmemelidir.

Beşinci bölümde Avrasya’daki devletlerin jeopolitik konumları Avrupa için önemli olan Balkanların jeopolitiğine benzetilerek ‘Avrasya Balkanları’ başlığı atılmıştır. Bölge, ileride artacak olan enerji tüketimi göz önünde bulundurularak hem Avrupa hem de üç önemli komşu Türkiye, Rusya, İran ve ayrıca Çin için de çok büyük önem arz eder. Eski Sovyet ülkelerine Afganistan da eklenmiş, potansiyel olarak da Türkiye ve İran nüfuz ülkeleri olarak sayılırken, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri nüfus, etnik unsurlar, çatışmalar bağlamında değerlendirilmiştir. Bölgenin siyasi istikrarı açısından Türkiye ve İran’ın durumu önemlidir. İçinde var olan değişik etnik grupların kargaşaya sürüklenmesi ilk başta bu iki devleti daha sonra da bölgedeki durumu tehlikeye atacaktır. Brzezinski, Avrasya’daki Rusya-Türkiye-İran mücadelesinde Türkiye’nin önemini, SSCB’den bağımsızlık kazanan Türk halklarının hamiliğini yapması ve İslami İran’a seküler bir alternatif oluşturmasıyla ilişkilendirmiştir. Bölgedeki Çin, Türkiye ve İran çıkarları, enerji kaynaklarının kontrolü ve Rusya’nın tam bir nüfuz oluşturmasının engellenmesidir.

Altıncı bölümde ele alınan konu Uzakdoğu’da bölgesel güç olan Çin ve Japonya’dır. Asya devletlerinin sistemde daha çok yerini alması için Tayvan sorunu, Güney Çin Denizi sorunu, Senkaku Adaları sorunu ve Kore sorunu gibi belli başlı tarihsel geçmişi olan engellerin bulunduğu ifade edilmiştir. Çin ekonomisi ve üretimine göre tüketiminin fazlalığı, ülkenin ilerlemesinde olumsuz bir etken olarak gösterilmiş, 2020 yılına kadar olan süreçte küresel olmak yerine bölgesel bir güç olarak kalacağı dile getirilmiş, bölgenin diğer ülkeleriyle ilişkileri analiz edilmiştir. Çin, Japonya, ABD üçgeninde ABD’nin bölgede uygulayacağı stratejik hamleler önemlidir. Avrupa ilişkilerinde olduğu gibi ABD’nin bölgedeki varlığı kaçınılmazdır, özellikle belli başlı bazı devletlerin gücünü kazanması mümkün olmayacaktır.

Yedinci ve son bölümde ABD’nin küresel güç olduğu uluslararası sistemi nasıl sürdürmesi gerektiği ve yerine geçebilecek başka bir gücün oluşumunu nasıl engelleyeceği konusunda analizler yapılmıştır. Avrasya’da ABD’nin etkin gücünü sınırlandıracak potansiyel devletler olduğu için, ABD bölgede iyi düşünülmüş çeşitli stratejik hamleler gerçekleştirmelidir. Yazar bu durumu anlatırken kitabın ismini de aldığı, satranç tahtası dediği bölgede, satranç oyununda olduğu gibi olası karşı hamleleri önceden sezip, politikalarını bu çerçevede şekillendirmesi gerektiğini savunmuştur. Jeopolitik çoğulculuğu sağlamlaştırmak, bölgenin ötesinde bir güvenlik sistemi oluşturmak ve bölgeden ABD varlığını uzaklaştıracak güçte devlet yada devletler topluluğunun oluşumunu engellemek en önemlileridir. Anlatılmak istenen konu Avrupa, NATO ve ABD ilişkisiyle örneklenmiş, NATO’yla genişleyen Avrupa’ya ABD açısından nasıl bir yol izlenmesi gerektiği Rusya bağlamında değerlendirilmiştir. ABD Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya arasındaki dengede Türkiye’nin Avrupa’ya üyeliğini desteklemeli, ülkenin İslami kimliğinin kazanılması yerine Orta Asya konusunda stratejik ortaklık gerçekleştirilmelidir. Avrasya’daki istikrarı sağlamak için en az Avrupa kadar önem vermesi gerektiği bir başka müttefik de Çin’dir.

Türkçeye çeviri yoluyla kazandırılan kitap, konu üzerinde araştırma yapanlara katkı sağlayacağı gibi bugün içinde yaşanılan uluslararası sistemi anlamak açısından önemlidir. Bölgesel ve küresel değerlendirmeler olaylara farklı açılardan bakmayı mümkün kılacak, okuyucunun kafasındaki soru işaretlerini giderirken farklı sorular oluşmasını sağlayacaktır.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR